4 Ağu 2012

Herman Hesse - Demian


“İçimde dışarıya çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?” (s.9)

“Birbirimizi anlayabiliriz. Ama kendimizi ancak kendimiz anlayıp yorumlayabiliriz.” (s.15)

“Yeterince dikkatli bak, gözlemle bir insanı, onun kendisi hakkında bildiklerinden çok daha fazlasını sen onun hakkında öğrenebilirsin.” (s.74)

“Tanrı’ya tüm yaşamın babası diye övgüler düzülürken, yaşamın kendisinden kaynaklandığı cinsellik kısaca suskunlukla geçiştiriliyor, hatta belki de şeytanın eseri diye görülüp günah kapsamına alınıyor. Hani Tanrı Yehova’ya tapınılmasına karşı değilim, en küçük bir itirazım yok buna. Ama bana sorarsan her şeye saygı duymalı ve kutsal bir gözle bakmalıyız; yalnız yapay yoldan öbüründen ayrılıp resmen kabul edilen yarısını değil, tümüyle dünyayı böyle ele almalıyız. Senin anlayacağın Tanrı’ya ibadetin yanı sıra Şeytan’a da ibadet etmeliyiz. Bence doğrusu budur. Olmazsa Şeytan’ı da içinde barındıran bir Tanrı yaratmak gerekir; öyle bir Tanrı ki, dünyanın en doğal olayları karşısında insan gözlerini kaçırmasın kendisinden.” (s.80)

“Görüyorum ki, bir başkasına açabileceğinden daha çok şey düşünüyorsun. Durum böyleyse, düşündüklerini asla tümüyle yaşamadığını biliyorsun demektir, bu da iyi bir şey değil. Sadece yaşadığımız düşünceler bir değer taşır.” (s.81)

“Dışımızda gördüğümüz şeyler, içimizdekilerin aynısıdır. İçimizdekinin dışında başka bir gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmelerinin nedeni, kendileri dışındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır.” (s.139)

“Yeni tanrılar istemek yanlıştı, dünyaya herhangi bir şey vermeye kalkmaksa tümüyle yanlıştı! Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardı: kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, el yordamıyla kendine özgü yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmamak.” (s.155)

“Ben şiir yazmak, vaaz vermek, resim yapmak için gelmemiştim dünyaya; ne ben ne de bir başkası böyle bir amaç için dünyada bulunuyordu. Bunların hepsi arada baş gösterip ikinci planda kalan şeylerdi. Herkes için gerçekte tek bir uğraş vardı: kendini bulmak. İnsan şairlikte, cinnette, peygamberlikte ya da canilikte alabilirdi soluğu, bu onun bileceği şey değildi, hatta bunun önemi de yoktu hiç. Onun işi rasgele bir nitelik taşımayan kendine özgü yazgıyı ele geçirmek, bu yazgıyı tümüyle ve kesintisiz olarak sonuna dek yaşamaktı. Geri kalanı yarım sayılacak işlerdi; kaçıp kurtulma girişimleri, kitle idealine sığınmalar, uyum sağlama çabaları ve kendi iç dünyası karşısında korkuya kapılmalardı.” (s.156)

“Doğru, insan kendi düşünü bulmak zorundadır. O zaman kolaylaşır yol. Ama hep sürüp gidecek bir düş de gösterilemez; her düşün yerini bir yenisi alır, hiçbir düşü sımsıkı kavrayıp bırakmamaya kalkmamalıdır insan.” (s.172)

“Seven biri ne sevdiğine yalvarıp yakarır ne de ondan bir istekte bulunur. Sevgi kendi içinde bir kesinliğe, bir olgunluğa ulaşacak gücü barındırabilmelidir. İşte o zaman çekilmekten kurtulur, kendisine doğru çeker karşısındakini. Günün birinde beni kendisine çekecek gücü gösterdiğinde, gelirim o zaman. Armağanlar vermek istemem ben, ele geçirilmek isterim.” (s.180)