4 Eki 2010

İnci Aral - Ölü Erkek Kuşlar


“Artık bunca mutluluk, bunca sevgi ve bunca bir arada ‘biz’ olmaktan bunaldım. Bir süre mutsuzluğa, kendim olmaya, yoksunluğun ve acının tadını sessizce ve kendimce yaşamaya gereksinme duyuyorum.” (s.25)

“Dimdik durmaya çalışıyorum, yorulma pahasına...” (s.32)

“Sevilmeyi, çok sevilmeyi istiyorsun ama seni sevenleri itip kendinden uzaklaştırıyorsun. Asıl önemli olan senin sevmen çünkü.” (s.40)

“İnsanlar rasgele evlilikler, rasgele çocuklar yapmaktan, rasgele düzenler kurmaktan kurtaramıyorlardı kendilerini. Önlerine çıkan ilk kadın ya da erkeği kendileri için yaratılmış sanma aptallığından vazgeçemiyorlar, sabırsızca düzen sanılan düzensizliklere atılıyorlardı.” (s.48)

“iki kişilik bir örgüt bizimki. Çünkü aşk da bir örgütlenmedir.” (s.49)

“Ben birlikteliği iki yarımın birbirini tamamlaması olarak almıyorum. Tam tamına iki bütün bir araya geldiğinde çoğalır o birliktelik, zenginleşir.” (s.50)

“Ben içinde bulunduğum an da ayırdına varamam mutlu olduğumun ama belki on yıl sonra bir sabah uyanırım ve bu anı anımsarım.” (s.52)

“Yaşanan an öylesine uçucu ki ben onu belli anları yeniden yaşadığımda yakalayabiliyorum ancak. Neyse ki bellek kayda geçiriyor bütün o güzel resimleri ve hiçbir zaman silinemiyor artık. Hiç beklemediğin bir zamanda, birden seni sen yapan onca ses, koku, renk, tat, onca görüntü ve algı geri geliveriyor. Kimi zaman acı ile de olsa her şeyi yeniden duyup yaşıyorsun aynı canlılıkla...” (s.52)


“Bana bunca acı çektirdiği için bir an bile kafamdan atamıyordum onu. Kimsesizlikten başka dayanağı olmayan bu tutkuyu tek başıma yaşıyor, aralıksız bir yıkımı diri tutma çabasıyla ondan kendisini dileniyordum bıkmadan...” (s.53)

“Kim öğretmişti bana sevmenin tükenmekle eş anlamlı olduğunu? Hangi kitaplar, romanlar, filmler, şarkılar, hangi insanlar?” (s.54)

“Nice genç kızın, kadının yaşamını köreltmiş, canlılığını, yaşama coşkusunu, yeteneklerini boğup atmış bu ‘hanım-hanımefendilik’ kavramının, yalnızca erkeklerin yararına uydurulmuş ama onlar için bile son derece sıkıcı, kapalı, soluk alıp vermez bir tanım olduğu yazık ki bugün bile anlaşılamadı.” (s.60)

“Bir kadın olarak bu toplumda yetişmiş bir erkeğin aldatılmayı nasıl yaşadığını anlamayabilirsin.” (s.83)

“Kendince biçimlemişsin beni ve bu imgeye uyup uymadığımı anlamaya bile gerek görmüyorsun. Üstelik öngördüğün kişiye ters düşen her davranışım seni çılgına döndürüyor. Ben de varsaydığın, hani derler ya “vehmettiğin” değerlere sahip olup olmadığımı kendim de bilmiyorum. Oysa sen durmadan kafandaki beni kanıtlamamı istiyorsun benden.” (s.91)

“Kendin için, içinde benim olmadığım bir dünya kurmalısın önce. Seni böyle sevebilirim ben ancak. Özgür ve özgün biri olduğun için.” (s.95)

“Sevmeyi ölçüye vuramaz insan. Vardır ya da yoktur.” (s.98)

“Aşkın bir bir türlü biçimi olmadığını düşünüyorum şimdi. Peki ama niye yaşıyoruz ve yaşadık bunca kötülüğü?” (s.107)

“İnsanın mantık ve duygu eğrileri birbirine paralel çizgiler halinde gelişmiyor. Mantık eğrisi hızla yükselip gerçeği görüyor, oysa duygular ağır seyrediyor. Hani kadın ve erkeğin orgazm grafikleri vardır ya, işte öyle. Mantık erkek, duygular ise dişi bir seyir izliyor.” (s.108)

“Aynalar gerçeği değil, kendi gözümüzdeki bizi yansıtıyor. En iyi ayna aşk olmalı. Kendimizi bizi seven kişinin gözleriyle görebiliyoruz o zaman.” (s.179)

“Tek başına anlamı olmayan bir şey güzellik. Bir bütünlük o. İnsanın genel havası, kişilik.” (s.179)

“Sevmek, lokmanızı çiğnemeyi unutarak masa başında kalakalmaktır. Sevmek sonradan, usulca okşamaktır bir elin değdiği yerini saçlarınızın...” (s.181)

“Aşkın iki insanın sevişebilmelerinin ön koşulu olduğuna, kesinlikle böyle olduğuna ne zaman karar verdim. Yaşamın bu en doğal güdüsü neden ille de şiirle, yüce duygular, eşsiz sevgi sözcükleriyle sarmalanmış olmalı. Bu insanlık dışı, bağışlanamaz bir suç mu ki yenilgiyi haklı çıkartacak eylemler gerektiriyor?” (s.233)

“İkimizin yanyana normal bir yaşam içinde birlikte olabilmemizin olanaksızlığını tutku olarak adlandıramayız. Aramızdaki yakınlığı bu özlem yaratsa bile, tutku tanımının bundan çoğuna gereksinmesi olmalı...” (s.237)

“Ancak o zaman ona duyduğum isteğe boyun eğebiliri: Ödediğim bedele değer olduğuna karar verebildiğimde...” (s.239)

“Bölüşmemiz gerekenleri bölüşemiyoruz. Uyum sağlayamadığımız, hızla akıp giden zamana uyduramıyoruz aramızdaki bağı. Sevgiyi de acılarımızı da ayrı ayrı yaşıyoruz. Bundan hırçınlığımız.” (s.242)

“Kendininkine eş kanatlar takardı omuzlarıma ve yanına aırdı beni. Kanatlarımızı gölgesini dünyaya düşürür, esenlikler içinde aşağılara bakardık.” (s.251)

“Öyle bir düş içindeydim ki, uçmaya çalışırken kanatlarımı kapatmış olduğumu bile ayırt edemiyordum.” (s.268)

“Uzun süre İstanbul’a dönmeyeceğim. Benim gibi modası geçmiş aşklar yaşamayan, günün moda insanlarının orası. Gündelik birlikteliklerin taptaze, aşınmamış duygularıyla yaşlanmaya direnen, benliklerine ve belleklerine aşkın yüceliği kazınmamış özgür kadınların. Ben geri kalmış biriyim.” (s.377)