“Yalnızlık, sadece etrafınızda genişleyen bir boşluktur.
Belirsizliğe güvenin. Üzüntü, yaşamın sizi elleri arasına alması ve
değiştirmesidir. Yalnızlığı yuvanız haline getirin.” Rilke (s.7)
“Belki yaşamımızdaki tüm ejderhalar, bizi bir kez olsun güzel
ve cesur görmek için bekleyen prenseslerdir. İşin aslı araştırıldı mı, belki
yaşamdaki tüm korkunç nesnelerin bizden yardım bekleyen kolu kanadı kırık
yaratıklar olduğu anlaşılacaktır.” Rilke (s.10)
“Bir kayanın altında ezilme korkusu, oğlanın kâbuslarında
devamlı tekrar eden bir tema haline geldi. Bu, her seferinde bir mezar taşı
değildi ama her zaman çok büyük, çok sert ve çok yakın bir şeydi ve sıklıkla
acı verici bir dönüşüme işaret ediyordu; var olanın yıkılmasıyla yeniden
gelecek bir yeniden doğuşa.” (s.25)
“Hâlâ yumuşağım, balmumu gibi olabilirim ellerinde. Beni
al, bana şekil ver ve tamamla beni.” Rilke (s.38)
“Ruhumu kollarına aldın ve bir beşik gibi usulca
salladın.” Rilke (s.40)
“Bibi, Rodin’e güzelliğin mükemmellikle ilgili değil hakikatle
ilgili olduğunu söylemişti.” (s.43)
“Claudel kendine ait bir parçayı Rodin’de kaybettiğini
hissetmeye başladı ve ayrılık kararı verdi.” (s.56)
“Rilke, evlilik hakkında en kalıcı mitolojilerinden biri
haline gelecek cümlesini kaleme aldı: İki insanın birleşmesindeki en büyük
vazifenin, her birinin diğerinin yalnızlığını koruması olduğunu düşünüyorum.”
(s.81)
“Okumaya dikkatini veremeyen Rilke, nisan ayında genç
Franz Kappus’a iki mektup yazdı. O zamanlar hissettiği belirsizlik duygusuyla
barışmaya hatta onu yüceltmeye çalıştı. Şöyle yazmıştı: Bu gibi şeyler zamanla
ölçülemez, sözü geçmez olur yılların, on yılların adı vardır yalnız. Sanatçı
olmak, hesap kitaplardan ve sayılardan el çekmek, özsularını aceleye getirmeyen
ve baharın rüzgarlı fırtınalı havalarında istifini bozmaksızın ayakta duran bir
ağaç gibi olgunlaşma sürecinden geçmektir. Ya baharın ardından yaz gelmezse,
diye bir korkuya kaptırmaz kendini ağaç; yaz gelir hep çünkü, … ama sabırlıları
gelip bulur ancak. Rilke, Rodin’i böyle tarif etmişti bir defasında; kalbi için
derin bir yer kazmış, bir ağaç gibi kendi içine gömülü.” (s.120)
“İçine düşen her şeyin ama her şeyin -ezilmiş, bozulmuş,
tiksintiyle fırlatılıp atılmış olsalar bile -bir simyayla dönüştüğü ve gömülü
tohumu besleyecek bir besin haline geldiği bir toprağa dönüşüyor, sana
dönüşüyor.” Lou Salome (s.126)
“Arkadaşlarınızdan vazgeçmek, gelişmeniz için sizi özgür
bırakan bir mahrumiyettir. Etrafınız tenhalaştıkça diğerleri sizin sahip
olduğunuz yalnızlıktan korku duyabilir. Fakat kişi onların önünde, kendinden
emin halini ve sakinliğini korumalı, şüpheleriyle eziyet etmemeli ve
anlayamadıkları bir sevincin özgüveniyle onları korkutmamalıdır. Kişi,
sonsuzluk olarak da değerlendirilebilecek bu boşlukta kendini geliştirmenin
yollarını aramalıdır. Kişi, kendisi bunun derinlerinde bir şekilde yol alırken
geride kalanlara nazik davranmalıdır.” Rilke
“O gün bir pencere gibi hissediyordu, sanki yaşamak
bakmaktan fazlası değildi.” Rilke (s.265)
“Rilke’nin son sözleri mezar taşına kazındı: Gül ey saf çelişki / Bütün göz kapaklarının altında / Hiç kimsenin uykusu olamamanın sevinci.” Rilke (s.267)