“Düşün analizinden ele geçirilecek gizli düş düşünceleri
incelenirse, bunlar içinde bir tanesinin düşü gören için bir yadırgatıcılığı
olmayan öbür düşüncelerden kesinlikle ayrıldığı görülür. Öbür düşünceler uyanık
yaşamın kalıntılarıdır; oysa o tek gizli düş düşüncesinde, düşü görenin uyanık
yaşamına yabancı ve onun çokluk hiç de pek hoş gözle bakamayacağı bir isteğin
varlığı sezilir, dolayısıyla söz konusu düşünce düş gören tarafından hayret ve
öfkeyle yadsınır. Ama bu istek, gerçekte bütün düşü oluşturan nedendir; düşün
doğması için gerekli enerjiyi sağlar ve günlük yaşamın kalıntılarından malzeme
diye yararlanır.” (s.55)
“Sanatçılar hayal ülkesinin, haz ilkesinden gerçeklik
ilkesine o acı geçişte kurulan ve gerçek yaşamda ister istemez vazgeçilmiş
içgüdüsel doyumların yerine temsili doyumlar sağlayan bir ülke olduğunu
sezmişlerdi. Sanatçı da bir nevrozlu gibi, içgüdülerine doyum sağlayamadığı
gerçe dünyadan hayal dünyasına çekilmekte, ancak nevrozluların üstesinden
gelemediği bir eylemle sonradan gerisin geri gerçeğe dönerek, orada sımsıkı
tutunabilmektedir. Sanatçının yaratıları ve sanat eserlerinin fonksiyonu tıpkı
düşler gibi bilinçdışı istekleri hayali doyumlara kavuşturmaktan başka bir şey
değildir.” (s.83)