“Hiçbir kadının bütünlüklü bir öyküsü olamayacağını
düşünüyorum durmadan. Çünkü bütünü, bizlerde bir bütün için yola çıkanlar,
parçalara böldüler, sonra onlar da bölündü. Öykülerimizi artık kuramıyoruz.
Hiçbirimizin serim, düğüm ve çözümü olamadı.” (s.1)
“Öykü, çekip gidememe ikiyüzlülüğünün yeniden üretimidir.
O, aslında sahtekar bir Tanrı’dır.” (s.29)
“Öykü, kanatlarını kıran insana aşık olduğunu kabul etmek
ve her ikindi patiskadan kanat biçmektir kendine.” (s.29)
“Öyle bir suçluluk duygusu var ki bende, yemeğin
yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum. Böyle yaşamak
olmuyor elbete. İnsan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor.”
(s.48)
“Saçmalık. O kadar çok sözcük istemiyorum ben halbuki.
Sevgi üzerinde fizibilite hesapları yapmak istemiyorum. Savrulup gitmek
istiyorum. Bahar gelsin, gitmesin falan istiyorum.” (s.61)
“Önceleri her şarkıda bir ad koyarsın yaşamaya. Gün
geçtikçe, şarkı sözlerini bile duymaz insan. Biriyle karşılaşırsın, geyikleri
anlatır sana, destanları. Aşık geyiklerin boynuzlarından kilitlenip öldüklerini
duyarsın. İnsan olmak, o kadar da önemli gelmez artık. Mazurka yapmayı bilmez
kimse bu yüzyılda. O yüzden, tek başına kalırsın. Ama yine de tek başına
olduğuna inanamazsın bir türlü. Hep ararız yani, hep sanarız.” (s.71)
“Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler, en çok
bekleyenlerdir aslında.” (s.71)