“Bakış açımız gerçekliğimizi yaratır. İnançlarımıza
takılır kalırsak gerçekliğimiz katılaşır, durağanlaşır, ezici bir hale gelir.
Onlardan özgür olma seçeneğini göremez olduğumuzdan bağlılıklarımıza mahkum
hale geliriz.” (s.15)
“Bir öz yargıya artık inanmaz olduğumuzda üzerimizde
hiçbir gücü kalmaz. Kendinizi tam şu anda olduğunuz halde kusursuz ve tam
olduğunuz tartışmasız gerçeğine dayalı bir kendini kabul noktasından görmeyi
seçebilirsiniz.” (s.18)
“Kişisel düşünüz vardır. Başka hiç kimse hayatı sizin
bakış açınızdan yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman bilemeyecek.”
(s.23)
“Yalnızca iki kişinin olduğu yerde evetleri kontrol
altında tutan ilişkinin dizginlerini elde tutar. İnsanların çoğu zaman
inançlarını birbirlerine ya da iradelerini diğerinin bakış açısına dayatmaya
çalışmalarının nedeni budur. Biz düşünü yaratırken birbirimize saygıyla
davrandığımızda, evetlerimizle hayırlarımızı karşılıklı onurlandırdığımızda
ortada ahenk vardır.” (s.25)
“Kendimi iyi hissetmem için bir şeyin olduğu gibi kalması
gerektiğine inandığımda ona bağlanmış ve dışımdaki bu leyi benim kim olduğumla
birbirine karıştırmış olurum. Dışımdaki şeyler ve nihayetinde her şey değişirse
nasıl tepki veririm? Benlik algımı bununla birleştirmişsem onu savunmam, onun
için tartışmaya girmem gerekir; tanımlar ve anlam bulmam gerekir. Kısacası bir
bağlılık yaratmışımdır.
Değişim korkusuna kapıldığımda kendi dışımda bir şeye
bağlılık geliştirdiğimi bilirim. Değişim tanıdığım, bildiğim dünyayı yok
edebilir, beni bilememenin tedirgin edici karanlığına itebilir. Ama değişimin
önüne geçilemez, ömrümüz boyunca sonu da gelmez: Bir ilişki son bulur, işimizi
kaybeder, evimizden taşınırız, kırışıklıklarımıza, aklaşan saçlarımıza yenileri
eklenir, sevdiklerimizi kaybederiz. Bu böylece gider.” (s.31)
“Deneyimime göre kalıcı değişikliği getiren yegâne
motivasyon kaynağı öz sevgidir. Kendimi sevip kabul ettiğimde kendime iyi
davranmak ve olabildiğince sağlıklı olmak isterim. İrademi egemenliği altına
alan her ne ise ondan arınma özgürlüğüm de ancak o zaman vardır.” (s.71)
“Bir daire çizmeye başlayın. Aşağı yukarı dörtte üçüne
geldiğinizde durun. Tamamlamamış olsanız da şeklin bir daire olduğunu görebilirsiniz.
Bunun nedeni, zihnin bir çembere bakmakta olduğumuzu varsayma yeteneğidir ve
şekli bizim için tamamlar. Aynı şey, bir üçgenin iki kenarını çizmiş olsak da
geçerli olurdu. Bunu bir üçgen olarak görürdük.
Elde bilgi olmadığında, geçmiş deneyimlere dayanan zihnin
olağanüstü bir eksik parça tamamlama yeteneği vardır. Bu, tamamlayıcı Gestalt
ilkesidir; eksik bilgi almış bile olsak zihnimiz tanıdık kalıplara karşılık
verir. Zihin, hemen her şeyde boşlukları varsayımlarla doldurur. Zihin
enformasyon eklerken tercihlerde de bulunur ve bildiğini sandıklarına öncelik
verir. Yani eksik yeni bilgiyi halihazırda bağlı olduğu inançlarla tamamlar.”
(s.86)
“Ne vakit duygusal olarak altüst olsam, gerçek bildiğim bir şeyin sınanması gerektiğini bilirim.” (s.102)