“Pastane hüznü diye bir şey var mı? Olmaz olur mu, der
Behçet ve hemen yedi çeşit hüzün daha sayar, mekânların insanlara
hissettirdiği...” Barış Bıçakçı (s.6)
“Edebiyat okurluğu da yazarlığı da bir tür yalnızlığı
gerektiriyor. Okuduğumuz, yazdığımız metin ile baş başayız. Böyle olmalı. Ama
bir de benzerini aramak diye insani bir güdü var: Metinden başımızı
kaldırıyoruz, başka insanlara metin ile kurduğumuz ilişkinin ışığında
bakıyoruz. Benzeyen, benzemeyen yanlarımızı görüyoruz.” Barış Bıçakçı (s.7)
“Benim varmaya çalıştığım yer galiba güzel ama hiçbir işe
yaramayan cümleler ile dolu bir yer. Kullanılamayacak kadar güzel cümleler
yazmak istiyorum. Yani anlamak, keşfetmek, bilmek çabası sanki daha sonra
geliyor. Bu da bir tutarsızlık.” Barış Bıçakçı (s.16)
“Her şey bizim için apaydınlık olsaydı, ne demeye
yazmakla uğraşalım. Hatta, her şey apaydınlık olsaydı, sıkıcı gelmez miydi
bize, yaşamak ister miydik her şeye vâkıf olduğumuz bir dünyada? Edebiyatta
olduğu gibi merak unsuru hayatta da geçerli belki de. Edebiyatı bu karanlığı
bertaraf etmek ya da az biraz, ucundan
kıyısından aralamak için bir yol, bir yöntem olarak mı düşünüyoruz? Ya da
karanlığın farkına varmak ve vardırmak için mi?” Behçet Çelik (s.16)
“Yazarken yarattığımızı düşündüğümüz dünya bizim
yaşadığımızdan çok farklı; kelimelerden oluşmuş bir dünya bu ve biz bu dünyada
ikamet etmiyoruz.” Behçet Çelik (s.17)
“Yaşadığımız dünya ile yazdığımız dünyanın pek alakası
yok, bu ikisi arasında gidip gelen, koşturan kişi(yazar), çok zaman her iki dünyanın
da dışında kalmak durumunda, ama belki de bu sayede bambaşka bir mesafeden bu
iki dünyaya da bakma imkânı var elinde.” Behçet Çelik (s.18)
“Yaratıcımız da kendi evreninde olan biteni kavrayabilmek
için bizim dünyamızı yaratmış olamaz mı?” Behçet Çelik (s.21)
“Dünyayı yeniden somut bir dünya olarak bize sunuyor
belki de edebiyat. Dünyaya dünyayı geri vermiyor elbette, bize yeni bir dünya
veriyor.” Behçet Çelik (s.29)
“Edebiyat, madem bize yeni bir dünya veriyor, işin içinde
biz de varız, dünyamız da var. O kurmaca dünyayla yaşadığımız dünya arasındaki
geliş gidişler de edebiyata dahil. Belki de o imkansız düşü –dünyaya dünyayı
geri verme düşünü- koruduğumuz için.” Behçet Çelik (s.30)
“Edebiyatın aynı zamandabir duygusal eğitim olduğuna
inandığımı daha önce söylemiştim size. Kurmaca dünya, bize sadece yaşadığımız
dünyaya tahammül etme gücü vermiyor, aynı zamanda onu anlama ve dolayısıyla
değiştirme gücü de veriyor.” Barış Bıçakçı (s.37)
“Başkalarından önce kendime kabul ettirmeye uğraşıyordum
kendimi. Bu duygunun geride kaldığını umuyorum. Yine de yazmaktan uzak
durmuyorum. Niye? Galiba, kurmacanın hayata nüfuz etme ihtimalinden umudu
kesmediğim için bu kez de.” Behçet Çelik (s.40)
“Çok fazla ses olması, kulaklarımızı korumamız gereği
bahsinde birden şunu kavradım: Ben kulaklarımı çoktan dış dünyaya kapatmışım.
Kendi küçük dünyamın duvarlarında yankılanan seslerle meşgulüm. Kendimi tekrar
etmem de bu yüzden belki.” Barış Bıçakçı (s.56)
“Sınıfsız toplum ütopyasının en heyecan veren yanlarından
biri, bence iş bölümünün ortadan kalkmasıyla sanatçının da silinecek olması;
ama bu aynı zamanda herkesin de sanatçı olması anlamına gelecek – o gün ona
sanat denmeyecek olsa da. Sanatçı denen varlık bunun da mücadelesini vermiyor
mu?” Behçet Çelik (s.67)
“Kapitalizm yaratıcı değildir, yalnızca yaratıcı
enerjilerden beslenir.” Ayhan Geçgin (s.69)
“Yazı, bir hayatın olduğundan daha hızlı geçmesine yol
açabilir. Dolayısıyla, bir ömrün çok daha önce bitmesine neden olabilir. Böyle
koyarsak, yazar için vaktinden önce ölen kişi, dememiz gerekir.” Ayhan Geçgin
(s.100)
“Bir süredir hem iç dünyamın, hem de gezegenimiz dünyanın
karanlığı, boğuntusu çok koyulaştı, kalem kuvvetiyle gerçekliği eğip bükerek bu
koyuluğu seyreltmeye çalışmak dışında ne yapılabilir, diye soruyorum kendime.
Okuyoruz ve yazıyoruz: Aynı anda hem bildiğimiz gerçek dünyanın tam içindeyiz
hem de ayaklarımız bambaşka var olmayan dünyalara sağlam basıyor. Böyle bir
ikili duyuşu, düşünüşü mümkün kılan bir zihnimiz olmasaydı ya da biz zihnimizi
böyle bir duyuşu ve düşünüşü mümkün kılacak biçimde geliştirmeseydik
yaşadığımız dünyadan bir şey anlamazdık. İnsandan bir şey anlamazdık.” (s.204)