“Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim
kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın.
Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.
Sadece benimkine değen bedeninin sıcaklığıyla dolan, kahredici bir boşluk
taşıyorum göğsümün tam ortasında yeniden.” (s.11)
“Kendi kendime şöyle dedim: Biz birbirimizi anlamak için
yaratılmışız.” (s.14)
“Seni tanımadan önce, can sıkıntısı yaşamadan ve bunu
karşımdakine hissettirmeden bir kızla iki saatten fazla zaman geçirmemiştim
hiç. Seninleyken beni çeken şey, beni başka bir dünyaya sokmandı. Çocukluğuma
damgasını vuran değerler orada geçerli değildi. Bu dünya beni büyülüyordu. Ne
mecburiyet ne aidiyet olmaksızın oraya girdiğimde her şeyden kaçabiliyordum.
Seninle başka bir yerdeydim, yabancı, kendime bile yabancı bir mekânda.
Tamamlayıcı bir başkasılık boyutuna girişi sunuyordun bana; ben ki tüm
kimlikleri reddetmiş ve hiçbiri benim olmayan kimlikleri birbirine eklemiştim
daima.” (s.15)
“Seninle, korunmuş ve koruyucu bir dünya kurduğumuz
duygusu içindeydim.” (s.16)
“İstediğimiz kadar alabildiğine farklı olalım, doğuştan
gelen bir tür yara gibi temel bir ortak yanımızın olduğunu hissediyordum.”
(s.17)
“Seksen iki yaşına yeni girdin. Hâlâ güzel, çekici, arzu
uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden
çok seviyorum. Son zamanlarda sana bir kez daha aşık oldum ve sadece benimkine
değen bedeninin sıcaklığıyla dolan, kahredici bir boşluk taşıyorum göğsümün tam
ortasında yeniden. Geceleri bazen, boş bir yolda ve ıssız bir manzarada bir
cenaze arabasının ardından yürüyen bir adamın karaltısını görüyorum. O adam
benim. Cenaze arabasının taşıdığı ise sen. Senin yakılma törenine katılmak
istemiyorum; elime, içinde küllerinin bulunduğu bir kavanoz vermelerini
istemiyorum. Nefesine kulak veriyor, hafifçe seni okşuyorum. İkimizin de
dileği, diğerinin ölümünden sonra yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık
sık söylediğimiz gibi, olmaz ya, eğer ikinci bir hayatımız olsaydı o hayatı da
birlikte geçirmek isterdik.” (s.61)