10 Oca 2017

Ingmar Bergman - Sinematografi İnsan Yüzüdür

“Sanatta olduğu gibi hayatta da uzlaşmanın mümkün olamayacağını, bir insanın yapabileceği en kötü şeyin  uzlaşmak olduğunu düşünürdüm eskiden. Fakat elbette kendimde birtakım uzlaşmalara girdim. Bunu hepimiz yapıyoruz. Yapmak zorundayız. Başka türlü yaşayamazdık. Fakat kendimin de uzlaşan bir adam olduğunu uzun süre kabul edemedim. Bundan uzak kalabileceğimi sanıyordum. Oysa, öyle yapamayacağımı öğrendim. Önemli olan şeyin aslında hayatta kalmak olduğunu öğrendim. Bir canlısınız: Ölüme karşı koyamazsınız ya da yarı canlı olarak yaşayamazsınız, bu mümkün mü? Bana göre önemli olan, hissedebilmektir.” (s.57)

“Tanrı değil, sevgi kurtardı bizi. En çok umut bağlayabileceğimiz şey odur.” (s.58)

“Liv, ağlarken bile güzel olduğunu bildiğim tek kadın.” (s.69)

“Liv tablo gibidir. Tamamen yoruma açıktır. Üstelik ben ona aşığım, hem sanatsal olarak hem insan olarak.” (s.76)

“Kesinlikle boş zamanım olmaz. Boş zaman, benim inanılmaz derecede keyif alarak yaşadığım bir zamandır. Elimde bir kitabın olması ve benim o kitabın içine gömülmem demektir.” (s.83)

“Benim iki tür boş zamanım var: Bunlardan biri sadece geçip giden zamandır. Sabah kalkmak, akşam yatağa girmek, yemek yemek ve belki de bir sürü yürüyüş yapmakla geçen. Diğeriyse, düzenli boş zamandır: Her gün oturup bir şeyler yaptığıma inandığım o ilginç zaman türü. Fakat o çalışmanın da özel bir zaman diliminde ya da geçip giden bir günde yapılması gerekir.” (s.83)

“Hissetmek esastır, anlatmak sonra gelir. Önce hissedip yaşayacaksın, sonra anlayacaksın. Şurası çok açıktır ki, insanlar açısından asıl olan şey, bir deneyim sahibi olmak. Daha sonra düşünsel bir süreci başlatabilirler. Bu her zaman için keyifli bir şeydir. Son olarak da, düşünsel sürecin kendisi yeni bir duygu ortaya çıkarabilir.” (s.83)

“Bütün hayatım boyunca sezgilerime başvurdum ben. Her zaman için üzerinde yol aldığım bir raydır bu.” (s.126)

“İnsanların kitap okumaması çok ciddi problemlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kelimelerin bilinçli iletişimin en temel aracı olduğu yerde, kelimesi olmayan insanlar ne yapabilir? Beyinlerinin ihtiyaç duyduğu itici gücü nereden bulur? Bu yetersiz uyarım sorunu olduğu kadar duygusal bir sorundur aynı zamanda. O insanların duyguları var fakat onları ifade edecek kelimeleri yok. Karmaşık bir deneyimi ifade etmek için kelimeleri yan yana getirebilme eksikleri var. Dolayısıyla hayatlarının bir boyutunu kaybederek müthiş bir memnuniyetsizlik sorunu yaşıyorlar. Eğer siz onlara, siz duygularınızı ifade edecek kelimelere sahip olmadığınız için memnuniyetsiz ve mutsuz insanlarsınız, derseniz, onlar da sizin kafayı yediğinizi düşüneceklerdir.” (s.153)

“Fanny  Ve Alexander’ı yapmak öylesine keyif vericiydi ki, bu duygunun bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştüm. Açıklayayım: Yıllar önce üniversitedeyken, müthiş derecede güzel bir kıza aşık olmuştuk. Kız hepimize hayır cevabı vermişti ve biz buna anlam verememiştik. Meğer bu kız daha önce Mısırlı bir prense aşık olmuş ve bu gönül ilişkisinden sonra, artık beni hiçbir şey kesmez, diyerek o sayfayı kapatmış. Dolayısıyla bütün tekliflerimizi reddetmişti. Ben de aynı şeyi söylemek istiyorum. Fanny ve Alexander’ın yapıldığı zaman öylesine güzel bir zamandı ki, artık bu işi bırakma vakti geldiğine karar vermiştim. Kendi Mısırlı prensime sahip olmuştum yani.” (s.199)

“Dilerim asla dine inanacak kadar yaşlanmam.” (s.224)