“Her kadının gözünde bir erkeğin kaybolup gideceği boşluk bulunduğuna
inanmıştı.” (s15)
“Hiçbir iz yok dedi Raşit. Muhtar, avluyu yeniden taradı
gözleriyle. O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey
olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların
yüzde.” (s.39)
“Ne yürüyormuş, ne duruyor. Yürüyorum dediği durmanın ta
kendisiymiş. Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varamazsın hani;
içindeki umut varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye
uzanırsın (uzanmak istiyorsun yalnızca), uzandıkça da kolların uzar babam
uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu...” (s.56)
“Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani
varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. Dönsen de,
eksik.” (s.60)
“Unutma ki, yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur.”
(s.74)
“Sayfalarda, aşk yüklü iki hamaldan söz ediliyordu sürekli, aşkın saksısından,
gölgesinden, kır çiçeklerinin nereye yürüdüğünden, aşkların ölümü ölümlerinden
çok sonra kabullenişinden ve bu nedenle insanların ölü aşk hamalı olduğundan
söz ediliyordu.” (s.79)
“Herhalde kendi varlığına karışarak yok olmak en akıllıca
yöntemdi.” (s.100)
“Sevmek, insanın erişebileceği en yüksek mertebedir.”
(s.133)
“Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer
yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el
sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların
içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp
aynı noktada yaşıyorlardı.” (s.156)
“Her şey bir düş perdesinin arkasında devinen binlerce
düşün gerisindeydi.” (s.158)