“Eğer duygularım güçlü olsaydı bile, tekrarlanmaları
yüzünden doğallıkları kayboluyordu. Ne söyleyeceklerini ve benim cevabımın ne
olacağını biliyordum.”
“Geçmiş çoğu zaman şimdiki zamanın habercisi olabilir.”
(s.27)
“Etrafımda duygusal hayatları birbirlerine yabancılaştıkları
için tıkanan insanlar görüyorum ve bu durumun kişinin kendi benliğine
yabancılaşmasına yol açacağına inanıyorum.” (s.28)
“Ne uğruna başkaldırdığınızı, neye karşı değil ne için
başkaldırdığınızı bilmeden devrimci olamazsınız.” (s.43)
“Kendi özgürlüğünden kadının kendisi sorumludur. Kadın
özgürlüğünü erkeklere savaş açarak elde edemez. Feminist hareketin hoşuma
gitmeyen yanı, benim özgür olmayışım sizin suçunuz demesi. Bence bu doğru
değil.” (s.46)
“Ona feministlerin gündeme getirdikleri soruyu yöneltiyorum:
Giysilerle çok fazla ilgilenen bir kadın erkeğin dekoratif malı olma
tehlikesinde midir? Eğer kendini ifade etmesine izin verilen bir alan olan
evinin dekorasyonuyla ilgilenirse bu diğer alanlarda yaratıcı olabilme
potansiyelinden vazgeçiyor mu demektir? Cevabı gayet açık oluyor: Giysileri ve
ev düzenlemeyi sadece kadına ait nitelikler saymıyorum. Erkeklerin de kadınlar
kadar giyimleriyle ilgilenmelerini isterim. Güzelliğe ihtiyacımızı yadsımak
dünyaya çirkinlik katmaktır. Ben göze keyif veren her türlü şeyi yapmayı
seviyorum.” (s.53)
“Sorun erkek ve dişi nitelikleri ayırmak değil. Kim ve ne
olduğumuzu bulmak, gerçek iklimimizi. Önceden siyah veya beyaz ayrımlar
yapardık ama bunlar doğru değil. Bazı kişilikler her daim bağımlı olacaktır;
bazı erkekler mantıksızca düşünecekler, bazı kadınlar savaşkan olacaklar.”
(s.57)
“Sanırım ben hayat, giysiler, ev, kitaplar, ilişkiler ve
dostluklar arasında uyum olması, hepsinin bir çeşit bütünleşik, tam
oluşturmasına çok önem veriyordum. İçimde oldukça takıntılı bir düşünceydi bu.”
(s.74)
“Öğrenciler bana içsel dünyayı nasıl yaratıyorsunuz diye
sorduklarında ben de: dışsal olanı rahatsız edici ve istikrarsız buluyorsunuz;
bu yüzden de güvenebileceğiniz bir şey yaratmaya çalışıyorsunuz, diye
cevaplarım.” (s.77)
“Romantikle nörotik olanın aynı şey olduğunu düşünüyorum;
ikisi de gerçek ilişkiler kurmamıza izin vermez.” (s.81)
“-Anne olmadığınız için pişmanlık duyuyor musunuz?
-Hiç duymuyorum;
anneliğin duygusal deneyiminden hiçbir zaman mahrum kalmadım. Dünyada fazlasıyla
anne var. Lawrance’ın kelimeleriyle: Kadınlar çocuk doğurmaktan vazgeçmeliler.
Dünyaya umut getirmeliler.” (s.87)
“Bize neyin yük olduğunu bilmezsek onun üstesinden
gelemeyiz. Bize sıkıntı yaratan yüklerin bir kısmı içeride, bir kısmı da
dışarıda. Nasıl duygular hissettiğim berraklaştığı anda, kendimi bütün o
geleneklerden, kadınları bastıran, engelleyen ve alçaltan fikirlerden azat
ettiğim anda dışarımı değiştirebileceğimi anladım. Fakat bütün ağırlığın
dışarıya yüklenmesini istemiyorum. İkisi arasında bir köprü var. Hazır siyasal
formülleri kabul etmek yerine grup halinde düşünmeye daha fazla nitelik katmak
için, kendi yaratıcı dünyamızı, kendi zekamızı, kendi içgörülerimizi katmak
için çaba sarfetmeliyiz.” (s.91)
“Etkilerin hepsinden kurtulmalıyız ancak sonra kendimizi
içimizde özgür hissedebiliriz. Sonra da, içimizde özgür olduğumuz için
dışarıdaki bütün bu adaletsizlikleri, eşitsizlikleri çözebiliriz.” (s.94)
“-Kate Millet, tartışmalara yol açan eseri Cinsel
Politika’da dostunuz Henry Miller’ı
erkek yazar olarak cinsellik konusundaki fikirlerimizi etkilemiş
olmasından dolayı eleştiriyor. Miller’la yakın ilişkiniz ve onu desteklemiş
olmanızdan dolayı bir kadın olarak kendinizden ödün verdiğinizi düşünüyor musunuz?
-Katiyen. Kendisi
benim tam zıttımdı. Günlüğüme yazdığım gibi, cinsellik konusundaki tavrı hoşuma
gitmiyordu. Ancak Freud bile Lou-Andreas Salome konusunda tamamen farklı
davranmıştı. Anlayacağınız üzere, kadınla ilgili bir mesele. Miller bana farklı
davranıyordu.” (s.110)
“-Yirmi dokuz yaşındayken içinizde iki kadın olduğunu
yazmışsınız: Bir kadın çaresiz ve şaşkın, boğulduğunu hissediyor; diğeri gerçek
duygularını güçsüzlük,çaresizlik ve keder olduğu için saklayarak olay yerine
sahneye çıkar gibi dalıp dünyaya sadece bir gülümseme, heves, merak, coşku,ilgi
sunan biri. Kendinize nasıl hakim oldunuz?
-Bir tanesi
mütemadiyen olumsuz olanı aşıyor. Her gün cesur olduğum bir noktaya henüz
ulaşmadım. Ve mücadele, günlüğümü canlı tutuyor. Şimdi artık bir uyum duygusuna
sahibim, bütünleşmenin uyumu. Kendimi özgür hissediyorum. İki kadın da içimde
ama birbirlerinin yüreğini acıtmıyorlar. Huzur içinde yaşıyorlar.” (s.113)
“Ben hiçbir zaman eyleme inanmadım, sadece şiirsel
düzeyde hayatta başarmaya inandım.” (s.115)
“Modern kadın aynı zamanda kendi dünyasını erkeğin
üzerinden değil, dolayımsız inşa etmeyi arzular. Dolayımsız bir dünya inşa eden
kadın sanatçı-kurucu kadındır.” Lawrance (s.14)
“-Aşkta ikiz olmanın çekiciliği konusunda ne
düşünüyorsunuz?
-Bence bu ergence
bir eğilim. İkiz olma ve tek olma ihtiyacı genç, romantik aşk kavramıdır.
Olgunlaştıkça kendiniz ile başkası arasındaki farklılıkları kabul etmeye
başlarsınız. Miller’la tanıştığımda kendimin tam zıddını kabul etmeye dair
büyük bir adım attım. İkiz olmaktan öte tamamıyla zıt güçler söz konusuydu.
Biribimize saygı duyduk ve biribirimize verecek şeylerimiz vardı.” (s.151)
“Kendime örnek alacağım kadınlar oldu, taptığım kadınlar,
Lou Salome gibi.” (s.172)
“Ya bir şeyi severim ya da kendi haline bırakırım. Eğer
bir şeyden nefret ediyorsam o zaman onu kendi haline bırakırım.” (s.194)
“Yaşamayı edebiyat sayesinde öğrendim.” (s.212)
“Erkek kadını kendi ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde
yaratmıştır. Onu doğayla özdeşleştirerek bertaraf etmiş, sonra da doğanın
üzerine kurduğu kibirli hakimiyeti sergilemiştir. Ama kadın sadece doğa
değildir. Kuyruğu bilinçaltına daldırılmış olan bir deniz kızıdır.” (s.221)
“En iyi eleştirmen zamandır, en iyi eleştirmen
beklemektir.” (s.232)
“-Nostaljik misinizdir?
-Hayır aslında
değilim. Ben şimdiki hayatımı seviyorum. Beni şimdi ziyaret eden insanları
seviyorum. Ben geriye bakmaktansa yeni zamanları deneyimlemekle daha fazla
ilgiliyim. Nostalji konusunda olumsuz düşünme eğilimindeyim; şimdiki
hayatımızda gelişmemize engel olunuyormuş gibi hissettiğimizde geçmişe
döndüğümüzü düşünüyorum. Nostaljik olan insanlar geçmişte iyi bir şey
yaşamışlardır ve onu yeniden yakalamak isterler.” (s.285)