“Lou, on yedi yaşındayken, aile papazı Peder Dalton ile
kiliseye kabul dersleri yapmaktan nefret ediyordu. Peder Dalton da bu konuda
kaygılıydı, çünkü Tanrı’nın olmadığı bir yeri düşünmenin bile söz konusu
olamayacağı yönündeki itiraz götürmez ifadesine bu öğrencisi: düşünülebilir,
cehennem! diye itiraz etmişti.” (s.37)
“Gillot’nun teklifini kabul ederse ona nasıl bir güçle
tabi olacağını da önceden gördü. Bir daha asla özgür olmayacaktı. Çünkü pek çok
kurgu yapıtının gösterdiği gibi, arzu ne kadar güçlü olursa boyun eğme de o
kadar güçlü olurdu ve bu onun her şeyin ötesinde hiç istemediği şeydi. Aslında
Lou cinsel açıdan kendini hiçbir erkeğe asla teslim etmeyecekti, ta ki yaş,
konum ve başarı itibariyle boyun eğme riskinden kurtulana dek.” (s.42)
“Gitmene izin verdiğimde seni özgür bırakmıyorum.
Uzaktayken bana iki kat daha fazla ait olacaksın.” (s.43)
“Sınırlı bir insanın bir başka sınırlı insana yansıması
anlamına gelecek herhangi bir ilişkide hem yalandan hem de tutsaklıktan şüphe
ediyordu. Bunlardan kaçınmak için de aşkını bir erkeğe değil, çok daha büyük ve
dağınık bir şeye, yaşamın kendisine, yaşama duygusuna gönderdi.” (s.46)
“Her şeyde keskin bir yargılama gücü, bağışlayıcılıktan
eser taşımayan, soğuk, ne yazık ki çok sık olarak olumsuz ve analitik felsefe
yapan ama zekanın soğukluğunun içindeki insanı bastıramadığı; sıcak, içten ve
dost canlısı bir kadındır.” (s.47)
“Şubat ayında gittikleri Roma’da üç ay kaldılar.
İtalya’da ne İtalyanlarla tanıştılar ne de ülkeyi gezip dolaştılar. Lou’ya anıtları
gezdirdiler ve karnaval kutlamalarını izlettiler. Ama onun görmek istediği
binalar ya da olaylar değildi, o beyinler arıyordu.” (s.49)
“Lou, Nietzsche’nin kendisine söylediği ilk sözleri
kağıda geçirmişti: Hangi yıldızlardan düşüp de burada bir araya geldik?” (s.60)
“Lou zihinsel açıdan ateşliydi ama fiziksel açıdan
değildi ve bundan memnundu.” (s.74)
“Duygularımıza girmeyen şey düşüncelerimizi fazla meşgul
etmez.” Lou Salomê (s.78)
“Bedensel tutkudan ruhsal sempatiye giden yol yoktur ama
ikinciden birinciye gidilebilir.” Lou Salomê (s.81)
“Lou ve Rêe sonraki üç yıl boyunca evlenmeden aynı evi
paylaşarak gelenek ve göreneklere karşı geldiler. Ayrıca, bir evlilik yapmayıp,
bunun yerine Lou’nun ideal birlikte yaşama hayalini, yani yakın ama tutkusuz,
entelektüel bir arkadaşlığı yaşama geçirerek alternatif beklentiye de karşı
koydular. Aynı ölçüde büyük olasılıkla, başlangıçta Lou’ya duyduğu tutkuya ve
ara sıra tekrar eden kıskançlıklarına karşın bu Rêe’nin de kurumsal
idealiydi,çünkü bir seferinde şöyle yazmıştı: Soylu, ruhsal ve derin sevgi
uyandıran bir kadınla ilişkilerimizde en sonunda onun mülkiyetini de elde
ettiğimizde her zaman kazandığımızdan fazlasını yitiririz.” (s.96)
“Bir açıdan Lou’nun kendini herhangi bir erkeğe yalnızca
tutkuyla bağlanmaktan alıkoymasının nedeninin, herhangi bir bireyin doğasında
var olacak bir şeyden daha büyük bir şeyi arzulaması olduğu ve uzun süre sonra,
belli erkeklere aşık olduğu zaman da bunun içten içe ayrılmaz görerek bağrına
bastığı bir sevilirliğin parçalarını kabul etmek için kendini özgür
duyumsamasından kaynaklandığı öne sürülebilir.” (s.111)
“Lou, Tanrı’nın bir hata olduğunu ve bizsiz bir Tanrı
olmadığını söyleme noktasına geldiği zaman, bunu söylemez. Bunun yerine, çok
derinden incelenmediğinde sanki Tanrı hakkındaki duygu ile Tanrı arasında bir
fark yokmuş gibi görünür. Sanki Tanrı gereksinim duyulduğu yerdedir ve O’na
yalnızca zayıflar bir destek olarak değil, güçlüler de minnettarlıklarının
alıcısı olarak gereksinim duyarlar.” (s.135)
“Benim işaretim ve habercim ol. Ve yaşamımı şenliğe
dönüştür.” Rilke’den LAS’a (s.157)
“Lou’nun kendisi, Rilke için yaz anlamına geliyordu:
Sen benim haziranım, bin tane yolu olan
Üzerinde hiçbir öncünün yürümediği...” Rilke (s.151)
“Mutluluk içinde, evimde.” Rilke (s.191)
“Anne olmamayı, gençliğinin uzun cinsel yokluğunun
verdiği saflığın bir devamı olarak görüyordu. Her bir devrede bu, kendini
vermeme ve kendi dışında bir şeye tabi olmamayla, bunun yerine güç ve başarı
adına halihazırda ne idiyse onu arttırmayla ilgiliydi.” (s.208)
“Kişi en sonunda; arzu ettiği şeyi değil, arzusunu
sever.” Nietzsche (s.211)
“Bir insan ne kadar birey olursa, seçim yaparken o denli
titiz ve ayrıntıcı olur. Bu nedenle bir başka insanla olası bağlantı noktaları
azalır ve daha çabuk yorulup değişime daha çabuk gereksinim duyar.
Sadakatsizliğin doğal zorunluluğu bundandır.” Salomê (s.223)
“Başıma her ne gelirse gelsin, arkamda beni kucaklamak
için açık kollar olduğu inancını asla kaybetmem.” Salomê (s.307)
“İnsan daha dar anlamında erotik yaşantıdan ayrıldığı
zaman aslında çok harika olan, ama yalnızca iki kişinin yan yana durabileceği
kadar yeri olan çıkmaz sokaktan çıkar ve anlatılamayacak ölçüde büyük bir
genişliğe girer; bu, bir zamanlar çocukluğun da ait olduğu ve bir süreliğine unutmamız
gereken bir genişlikti. Şimdi insan kişisel benliğini arkada bırakarak daha
bağımsız biçimde kendini bu yenilenmiş yaşantıya adayabilir. Her yerde yuvalar
bulur, her yere yumurtalar bırakır, giderek hafifler, hafifler ve sonunda uçar
gider.” (s.310)