28 Eyl 2016

Salomê - Yaşamı ve Yapıtları

“Lou, on yedi yaşındayken, aile papazı Peder Dalton ile kiliseye kabul dersleri yapmaktan nefret ediyordu. Peder Dalton da bu konuda kaygılıydı, çünkü Tanrı’nın olmadığı bir yeri düşünmenin bile söz konusu olamayacağı yönündeki itiraz götürmez ifadesine bu öğrencisi: düşünülebilir, cehennem! diye itiraz etmişti.” (s.37)

“Gillot’nun teklifini kabul ederse ona nasıl bir güçle tabi olacağını da önceden gördü. Bir daha asla özgür olmayacaktı. Çünkü pek çok kurgu yapıtının gösterdiği gibi, arzu ne kadar güçlü olursa boyun eğme de o kadar güçlü olurdu ve bu onun her şeyin ötesinde hiç istemediği şeydi. Aslında Lou cinsel açıdan kendini hiçbir erkeğe asla teslim etmeyecekti, ta ki yaş, konum ve başarı itibariyle boyun eğme riskinden kurtulana dek.” (s.42)

“Gitmene izin verdiğimde seni özgür bırakmıyorum. Uzaktayken bana iki kat daha fazla ait olacaksın.” (s.43)

“Sınırlı bir insanın bir başka sınırlı insana yansıması anlamına gelecek herhangi bir ilişkide hem yalandan hem de tutsaklıktan şüphe ediyordu. Bunlardan kaçınmak için de aşkını bir erkeğe değil, çok daha büyük ve dağınık bir şeye, yaşamın kendisine, yaşama duygusuna gönderdi.” (s.46)

“Her şeyde keskin bir yargılama gücü, bağışlayıcılıktan eser taşımayan, soğuk, ne yazık ki çok sık olarak olumsuz ve analitik felsefe yapan ama zekanın soğukluğunun içindeki insanı bastıramadığı; sıcak, içten ve dost canlısı bir kadındır.” (s.47)

“Şubat ayında gittikleri Roma’da üç ay kaldılar. İtalya’da ne İtalyanlarla tanıştılar ne de ülkeyi gezip dolaştılar. Lou’ya anıtları gezdirdiler ve karnaval kutlamalarını izlettiler. Ama onun görmek istediği binalar ya da olaylar değildi, o beyinler arıyordu.” (s.49)

“Lou, Nietzsche’nin kendisine söylediği ilk sözleri kağıda geçirmişti: Hangi yıldızlardan düşüp de burada bir araya geldik?” (s.60)

“Lou zihinsel açıdan ateşliydi ama fiziksel açıdan değildi ve bundan memnundu.” (s.74)

“Duygularımıza girmeyen şey düşüncelerimizi fazla meşgul etmez.” Lou Salomê (s.78)

“Bedensel tutkudan ruhsal sempatiye giden yol yoktur ama ikinciden birinciye gidilebilir.” Lou Salomê (s.81)

“Lou ve Rêe sonraki üç yıl boyunca evlenmeden aynı evi paylaşarak gelenek ve göreneklere karşı geldiler. Ayrıca, bir evlilik yapmayıp, bunun yerine Lou’nun ideal birlikte yaşama hayalini, yani yakın ama tutkusuz, entelektüel bir arkadaşlığı yaşama geçirerek alternatif beklentiye de karşı koydular. Aynı ölçüde büyük olasılıkla, başlangıçta Lou’ya duyduğu tutkuya ve ara sıra tekrar eden kıskançlıklarına karşın bu Rêe’nin de kurumsal idealiydi,çünkü bir seferinde şöyle yazmıştı: Soylu, ruhsal ve derin sevgi uyandıran bir kadınla ilişkilerimizde en sonunda onun mülkiyetini de elde ettiğimizde her zaman kazandığımızdan fazlasını yitiririz.” (s.96)

“Bir açıdan Lou’nun kendini herhangi bir erkeğe yalnızca tutkuyla bağlanmaktan alıkoymasının nedeninin, herhangi bir bireyin doğasında var olacak bir şeyden daha büyük bir şeyi arzulaması olduğu ve uzun süre sonra, belli erkeklere aşık olduğu zaman da bunun içten içe ayrılmaz görerek bağrına bastığı bir sevilirliğin parçalarını kabul etmek için kendini özgür duyumsamasından kaynaklandığı öne sürülebilir.” (s.111)

“Lou, Tanrı’nın bir hata olduğunu ve bizsiz bir Tanrı olmadığını söyleme noktasına geldiği zaman, bunu söylemez. Bunun yerine, çok derinden incelenmediğinde sanki Tanrı hakkındaki duygu ile Tanrı arasında bir fark yokmuş gibi görünür. Sanki Tanrı gereksinim duyulduğu yerdedir ve O’na yalnızca zayıflar bir destek olarak değil, güçlüler de minnettarlıklarının alıcısı olarak gereksinim duyarlar.” (s.135)

“Benim işaretim ve habercim ol. Ve yaşamımı şenliğe dönüştür.” Rilke’den LAS’a (s.157)

“Lou’nun kendisi, Rilke için yaz anlamına geliyordu:
Sen benim haziranım, bin tane yolu olan
Üzerinde hiçbir öncünün yürümediği...” Rilke (s.151)

“Mutluluk içinde, evimde.” Rilke (s.191)

“Anne olmamayı, gençliğinin uzun cinsel yokluğunun verdiği saflığın bir devamı olarak görüyordu. Her bir devrede bu, kendini vermeme ve kendi dışında bir şeye tabi olmamayla, bunun yerine güç ve başarı adına halihazırda ne idiyse onu arttırmayla ilgiliydi.” (s.208)

“Kişi en sonunda; arzu ettiği şeyi değil, arzusunu sever.” Nietzsche (s.211)

“Bir insan ne kadar birey olursa, seçim yaparken o denli titiz ve ayrıntıcı olur. Bu nedenle bir başka insanla olası bağlantı noktaları azalır ve daha çabuk yorulup değişime daha çabuk gereksinim duyar. Sadakatsizliğin doğal zorunluluğu bundandır.” Salomê (s.223)

“Başıma her ne gelirse gelsin, arkamda beni kucaklamak için açık kollar olduğu inancını asla kaybetmem.” Salomê (s.307)

“İnsan daha dar anlamında erotik yaşantıdan ayrıldığı zaman aslında çok harika olan, ama yalnızca iki kişinin yan yana durabileceği kadar yeri olan çıkmaz sokaktan çıkar ve anlatılamayacak ölçüde büyük bir genişliğe girer; bu, bir zamanlar çocukluğun da ait olduğu ve bir süreliğine unutmamız gereken bir genişlikti. Şimdi insan kişisel benliğini arkada bırakarak daha bağımsız biçimde kendini bu yenilenmiş yaşantıya adayabilir. Her yerde yuvalar bulur, her yere yumurtalar bırakır, giderek hafifler, hafifler ve sonunda uçar gider.” (s.310)