"Beklemek, bekleyişi, en için ve en dışın kesiştiği
dairelerde kendi üstüne dolanmış, sıkışmış, yansız bir edim haline getiren şeye
dikkat kesilmek, bekleyiş halindeki ve ta beklenmedik olana kadar geri
döndürülebilecek olan dağınık bir dikkat.” (s.20)
“Bir şey beklendiğinde artık daha az bekliyorduk.” (s.20)
“Sizinle konuştuğumda sanki beni sarmalayan ve koruyan
parçam beni terk ediyor ve dışarıya karşı beni korunmasız ve çok zayıf
bırakıyor. Benim bu parçam nereye gidiyor? Bana karşı dönen sizin içinizde
mi?” (s.22)
“Öyle bir şey yap ki seninle konuşabileyim.” (s.22)
“Gidebilirdi, kalabilme gücünü bu güvenceye borçlu
olduğunu biliyordu.” (s.25)
“Beklemek, sadece beklemek. Tuhaf bekleyiş, her anı
birbirine eşit, tıpkı mekanda her noktanın birbirine eşit olması gibi, mekana
benziyor, aynı süreğen baskıyı uygularken, baskı uygulamıyor. Bizde olan ve
şimdi dışarıya geçen yalnız bekleyiş, bizsiz, bizi bekleyiş, bizim kendi
bekleyişimiz dışında bizi beklemeye zorlayan, artık hiçbir şeyi beklememize
izin vermeyen bir bekleyiş. Öncelikle yakınlık, öncelikle yakınlığın
bilinemeyişi, öncelikle birbirlerinden habersiz, birbirlerine dokunan ve
ilişkisiz meçhul anların yan yanalığı.” (s.27)
“Adam sabretmeyi öğrendiğini düşünüyordu ama sadece
sabırsızlığı yitirmişti. Artık ne birine ne de ötekine sahipti, son bir güçle
çekip çıkaracağını düşündüğü eksiklikleri vardı sadece. Sabır olmaksızın,
sabırsızlık olmaksızın, ne razı olarak ne de reddederek, hareketsizlik içinde
devinen, terk edilmenin olmadığı bir terkedilmişlik.” (s.29)
“-Eğer birlikte bekleseydik her şey değişirdi.
-Eğer bekleyiş
bizim ortaklığımız olsaydı? Ona ortak bir şekilde ait olsaydık. Fakat
beklediğimiz de birlikte olmak değil mi?
-Evet, birlikte.
-Fakat,
bekleyişte.
-Birlikte,
bekleyerek ve beklemeksizin.” (s.35)
“Ne zamandan beri beklemeye başlamıştı? Kendisini, özel
şeyler için duyduğu arzudan, hatta şeylerin sonu için duyduğu arzusundan
kurtararak bekleyiş için özgür kıldığından beri bekliyordu. Bekleyiş, artık
bekleyecek hiçbir şey olmadığında, hatta bekleyişin sonu dahi olmadığında
başlar. Bekleyiş beklediğini bilmez ve beklediğini yıkar. Bekleyiş hiçbir şey
beklemez.” (s.41)
“Aralarında hakiki bir diyalog yoktu. Sadece bekleyiş,
söyledikleri arasında bir ilişkiyi sürdürüyordu; beklemek için sarf edilen
sözler, sözlerin bekleyişi.” (s.42)
“Seni terk ettiğimi hatırladığında, bu doğru, haklısın.
Seni terk dahi etmediğimi hüzünle dile getirdiğinde, bu doğru, haklısın. Fakat
benim kendimi terk ettiğimi düşünüyorsan o halde şu an yanında duran kim?” (s.48)
“Kadın sıra dışı bir şekilde unutuşu arzuluyordu:
-Burada unutuşun içinde miyiz?
-Henüz değil.
-Peki neden?
-Bekliyoruz.
-Evet, bekliyoruz.” (s.51)
“-Beni unutacak mısınız?
-Evet, sizi
unutacağım.
-Beni
unuttuğunuzdan nasıl bu kadar emin olacaksınız?
-Başka bir kadını
hatırladığımda emin olacağım.
-Fakat
hatırladığınız yine ben olacağım; daha fazlasına ihtiyacım var.
-Kendimi artık
hatırlamadığımda daha fazlasına sahip olacaksınız.” (s.51)
“-Başkaları tarafından unutulmak hiç umurumda değil. Ben
sizin tarafınızdan, sadece sizin tarafınızdan unutulmak istiyorum.
-Güzel, o hâlde
sen beni unuttuğunda emin olacağım.
-Fakat sizi
hâlihazırda unuttuğumu hissediyorum.” (s.51)
“Sadece tanrılar unutmaya muktedirler: eskilere
uzaklaşmak için, yenilere geri dönebilmek için."
“Sizi, hakkınızda hiçbir şey bilmemek ve kendimi tamamen sizde kaybetmek için
tanıdım.” (s.52)
“-Unutmak aynı zamanda iyi bir şey.
-Evet, bu unutuş
kelimeleriyle, varlığımı hep daha çok ortadan kaldırmak istiyorsunuz.
-Çünkü unutuş her
kelimede hâlâ sizin mevcudiyetinizdir.” (s.53)
“Bekleyiş her zaman, anın olmadığı acilliktir.” (s.53)
“Ne kadar unutursan unut, unutuşun sınırlarını
bulamayacaksın.” (s.53)
“Unutuş, bizi, aramızda hâlâ ortak olan ne varsa ondan
yavaşça, sabırla ve bir o kadar da garip bir hareketle ayıracak.” (s.54)
“Beklemek, fırsatı beklemekti. Ve fırsat sadece
bekleyişten çalınan anda ortaya çıkıyordu, beklemenin artık söz konusu olmadığı
anda.” (s.54)
“Kadın onu ne kadar çok unutursa, bekleyiş tarafından,
adamla birlikte bulunduğu yere doğru çekildiğini o kadar çok hissediyordu.”
(s.55)
“Eğer sizi unutursam, siz kendinizi hatırlayabilecek
misiniz?” (s.59)
“Eğer unutuş için yaratılan kelimelerin bizi her an muaf
tuttuğu unutuşa en azından bir defa kendimizi bırakabilseydik unutabilirdik.”
(s.60)
“Bekleyiş, yolunu kaybetmeyen sapmanın, hatasız,
başıboşluğun mekânı.” (s.63)
“-Unutmaktan kaynaklanan bu mutluluk niye?
-Mutluluğun
kendisi unutulmuş.” (s.66)
“Gel ve kaybolanın uyumunu, bir kalbin hareketini bize
geri ver.” (s.68)
“Kimi zaman sadece unutumak için hatırladığımız
izlenimine kapılıyorum: unutuşun gücünü hissedilebilir tutmak için. Hatırlamak
istediğiniz daha çok unutuşun kendisi.” (s.79)
“Bekliyordum. Eşsiz biçimde bekliyordum. Beklemeyi bilmek
iyi bir duvara hastır.” (s.80)
“Benim için hem çok aşina hem de bilinmez olduğunuzu
kabul ediyorum. Bu harikulade bir izlenim.” (s.81)
“Gizemli, örtüsünü kaldırmadan kendisini gözler önüne
serendir.” (s.82)
“-Siz de beni unuttunuz.
-Belki de, ama
sizi unutarak beni çok aşan ve beni, benim çok ötemde, unuttuğum şeye bağlayan
sizi unutabilme gücüne ulaşabildim. Bu bir tek kişi için biraz fazla.
-Yalnız
değilsiniz.
-Evet, eğer
unutuyorsam, sadece ben değilim unutan.” (s.108)
“Sanki söylenmeden önce unutulmuş sözler, her daim
unutuşa, unutulmaz olanlara doğru yol alan sözler.” (s.108)
“Bekleyiş her geleni geleceğinde bırakan sakin geride
bırakıştır.” (s.115)