22 Tem 2016

Maurice Blanchot - Bekleyiş Unutuş

"Beklemek, bekleyişi, en için ve en dışın kesiştiği dairelerde kendi üstüne dolanmış, sıkışmış, yansız bir edim haline getiren şeye dikkat kesilmek, bekleyiş halindeki ve ta beklenmedik olana kadar geri döndürülebilecek olan dağınık bir dikkat.” (s.20)

“Bir şey beklendiğinde artık daha az bekliyorduk.” (s.20)

“Sizinle konuştuğumda sanki beni sarmalayan ve koruyan parçam beni terk ediyor ve dışarıya karşı beni korunmasız ve çok zayıf bırakıyor. Benim bu parçam nereye gidiyor? Bana karşı dönen sizin içinizde mi?” (s.22)

“Öyle bir şey yap ki seninle konuşabileyim.” (s.22)

“Gidebilirdi, kalabilme gücünü bu güvenceye borçlu olduğunu biliyordu.” (s.25)

“Beklemek, sadece beklemek. Tuhaf bekleyiş, her anı birbirine eşit, tıpkı mekanda her noktanın birbirine eşit olması gibi, mekana benziyor, aynı süreğen baskıyı uygularken, baskı uygulamıyor. Bizde olan ve şimdi dışarıya geçen yalnız bekleyiş, bizsiz, bizi bekleyiş, bizim kendi bekleyişimiz dışında bizi beklemeye zorlayan, artık hiçbir şeyi beklememize izin vermeyen bir bekleyiş. Öncelikle yakınlık, öncelikle yakınlığın bilinemeyişi, öncelikle birbirlerinden habersiz, birbirlerine dokunan ve ilişkisiz meçhul anların yan yanalığı.” (s.27)

“Adam sabretmeyi öğrendiğini düşünüyordu ama sadece sabırsızlığı yitirmişti. Artık ne birine ne de ötekine sahipti, son bir güçle çekip çıkaracağını düşündüğü eksiklikleri vardı sadece. Sabır olmaksızın, sabırsızlık olmaksızın, ne razı olarak ne de reddederek, hareketsizlik içinde devinen, terk edilmenin olmadığı bir terkedilmişlik.” (s.29)

“-Eğer birlikte bekleseydik her şey değişirdi.
  -Eğer bekleyiş bizim ortaklığımız olsaydı? Ona ortak bir şekilde ait olsaydık. Fakat beklediğimiz de birlikte olmak değil mi?
   -Evet, birlikte.
   -Fakat, bekleyişte.
   -Birlikte, bekleyerek ve beklemeksizin.” (s.35)

“Ne zamandan beri beklemeye başlamıştı? Kendisini, özel şeyler için duyduğu arzudan, hatta şeylerin sonu için duyduğu arzusundan kurtararak bekleyiş için özgür kıldığından beri bekliyordu. Bekleyiş, artık bekleyecek hiçbir şey olmadığında, hatta bekleyişin sonu dahi olmadığında başlar. Bekleyiş beklediğini bilmez ve beklediğini yıkar. Bekleyiş hiçbir şey beklemez.” (s.41)

“Aralarında hakiki bir diyalog yoktu. Sadece bekleyiş, söyledikleri arasında bir ilişkiyi sürdürüyordu; beklemek için sarf edilen sözler, sözlerin bekleyişi.” (s.42)

“Seni terk ettiğimi hatırladığında, bu doğru, haklısın. Seni terk dahi etmediğimi hüzünle dile getirdiğinde, bu doğru, haklısın. Fakat benim kendimi terk ettiğimi düşünüyorsan o halde  şu an yanında duran kim?” (s.48)

“Kadın sıra dışı bir şekilde unutuşu arzuluyordu:
-Burada unutuşun içinde miyiz?
-Henüz değil.
-Peki neden?
-Bekliyoruz.
-Evet, bekliyoruz.” (s.51)

“-Beni unutacak mısınız?
  -Evet, sizi unutacağım.
  -Beni unuttuğunuzdan nasıl bu kadar emin olacaksınız?
  -Başka bir kadını hatırladığımda emin olacağım.
  -Fakat hatırladığınız yine ben olacağım; daha fazlasına ihtiyacım var.
  -Kendimi artık hatırlamadığımda daha fazlasına sahip olacaksınız.” (s.51)

“-Başkaları tarafından unutulmak hiç umurumda değil. Ben sizin tarafınızdan, sadece sizin tarafınızdan unutulmak istiyorum.
  -Güzel, o hâlde sen beni unuttuğunda emin olacağım.
  -Fakat sizi hâlihazırda unuttuğumu hissediyorum.” (s.51)

“Sadece tanrılar unutmaya muktedirler: eskilere uzaklaşmak için, yenilere geri dönebilmek için."

“Sizi, hakkınızda hiçbir şey bilmemek ve  kendimi tamamen sizde kaybetmek için tanıdım.” (s.52)

“-Unutmak aynı zamanda iyi bir şey.
  -Evet, bu unutuş kelimeleriyle, varlığımı hep daha çok ortadan kaldırmak istiyorsunuz.
  -Çünkü unutuş her kelimede hâlâ sizin mevcudiyetinizdir.” (s.53)

“Bekleyiş her zaman, anın olmadığı acilliktir.” (s.53)

“Ne kadar unutursan unut, unutuşun sınırlarını bulamayacaksın.” (s.53)

“Unutuş, bizi, aramızda hâlâ ortak olan ne varsa ondan yavaşça, sabırla ve bir o kadar da garip bir hareketle ayıracak.” (s.54)

“Beklemek, fırsatı beklemekti. Ve fırsat sadece bekleyişten çalınan anda ortaya çıkıyordu, beklemenin artık söz konusu olmadığı anda.” (s.54)

“Kadın onu ne kadar çok unutursa, bekleyiş tarafından, adamla birlikte bulunduğu yere doğru çekildiğini o kadar çok hissediyordu.” (s.55)

“Eğer sizi unutursam, siz kendinizi hatırlayabilecek misiniz?” (s.59)

“Eğer unutuş için yaratılan kelimelerin bizi her an muaf tuttuğu unutuşa en azından bir defa kendimizi bırakabilseydik unutabilirdik.” (s.60)

“Bekleyiş, yolunu kaybetmeyen sapmanın, hatasız, başıboşluğun mekânı.” (s.63)

“-Unutmaktan kaynaklanan bu mutluluk niye?
  -Mutluluğun kendisi unutulmuş.” (s.66)

“Gel ve kaybolanın uyumunu, bir kalbin hareketini bize geri ver.” (s.68)

“Kimi zaman sadece unutumak için hatırladığımız izlenimine kapılıyorum: unutuşun gücünü hissedilebilir tutmak için. Hatırlamak istediğiniz daha çok unutuşun kendisi.” (s.79)

“Bekliyordum. Eşsiz biçimde bekliyordum. Beklemeyi bilmek iyi bir duvara hastır.” (s.80)

“Benim için hem çok aşina hem de bilinmez olduğunuzu kabul ediyorum. Bu harikulade bir izlenim.” (s.81)

“Gizemli, örtüsünü kaldırmadan kendisini gözler önüne serendir.” (s.82)

“-Siz de beni unuttunuz.
  -Belki de, ama sizi unutarak beni çok aşan ve beni, benim çok ötemde, unuttuğum şeye bağlayan sizi unutabilme gücüne ulaşabildim. Bu bir tek kişi için biraz fazla.
  -Yalnız değilsiniz.
  -Evet, eğer unutuyorsam, sadece ben değilim unutan.” (s.108)

“Sanki söylenmeden önce unutulmuş sözler, her daim unutuşa, unutulmaz olanlara doğru yol alan sözler.” (s.108)

“Bekleyiş her geleni geleceğinde bırakan sakin geride bırakıştır.” (s.115)