“Annem eski bir cehennemi içinde taşıyor, babamın
inandığı bir Tanrı’nın önünden düşe kalka ama korkmadan kaçıyordu.” (s.16)
“Burada, umudu üzmek, diye bir deyim kullanıyorlar;
umudunu yitirmek anlamında.” (s.18)
“Ben hep bir şarkının ellerindeydim. Bu yüzden aranıza
karışamadım.” (s.24)
“Hatırlamak yalnız bırakır.” (s.43)
“Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya
dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir.” (s.55)
“Özlemek, duvarları en yüksek, kaçılması en zor
hapishaneydi.” (s.58)
“Isıtan bir şeyden değil, yakan bir şeyden söz ediyoruz.”
(s.71)
“Artk burada, bu dünyada her şey parçalar halinde ve her
bir parça diğerinin yerine geçebiliyor. Yadırgamıyoruz. Çıldırmamız gerek ama
yadırgamıyoruz.” (s.97)
“Gerçek daima biraz hüzünlüdür. Gerçeği ararken bir
yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz.” (s.98)
“Bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma
sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. İçimde böyle bir korku varken
de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım.
Asıl bundan korkmam gerektiğini anlamadım.” (s.105)
“Öyle uçsuz bucaksızsın ki, kıyıya yaklaşan gemilerin
direkleri görünmüyor. Sen şimdiki zamansın, şimdiki mükemmel zaman, içinden
cümleler geçiyor.” (s.124)
“Salıncaksın sen, sesin açık pencereden içeri doluyor. En
çok bir mucizeyi reddedişini seviyorum. Anlam kapımızı çaldığında açmayışını,
hiçbir yerde yokuz, hiçbir yerde yokuz.” (s.125)
“Biz de deniz gibiyiz. Tek derdimiz, yerinden
oynatamadığımız taşlar.” (s.126)
“Dostoyevski, her şeyi fazlasıyla anlamak hastalıktır,
demiş ya... Ben de hastalandım işte.” (s.128)
“Uykunun yaza açılan bir kapısı varmış.” (s.133)