“Benim bir hikayem olmalı dedi. Bir hikayenin içinde
olmalıyım ki, günler aynı kaba damlasın. Ama insan bir hikayenin içinde
olduğunu nasıl anlar? Anlayabilir mi? Anlamak için çabalarken olmayan bir sınır
çizgisinin bir o tarafına bir bu tarafına geçmekten yorgun düşmez mi,
çıldırmanın eşiğine gelmez mi? Yaşayıp gitmenin, avarelik etmenin merhametinden
mahrum kalmaz mı?” (s.6)
“Şimdi gerçekten de uyumak istiyorum. Yorulduğum ya da
uzun bir mücadelenin sonunda güzel bir şeye kavuşmanın huzurunu hissettiğim
için değil. Güzel günün, güzel şeylerin geçici olduğunu unutmak için uyumak
istiyorum. Geçicilik duygusunun insanı hep hazır olda tutan despotluğundan
kaçmak için uyumak istiyorum. Böylece güzelliğin daha da küçük daha da geçici
bir parçasına razı olarak uykuya dalıyorum. Uyandığımda gün bitmiş oluyor,
hayat azalarak sonsuza gidiyor, azalarak sonsuza gidiyor, azalarak sonsuza,
azalarak...” (s.17)
“Hiçbir şey söylemeye çalışmamaktan doğuyor şiir.” (s.19)
“Tanpınar diyor ki: Türkiye evlatlarına kendisinden başka
bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor.” (s.26)
“Biliyorum, yine kitaplara gömüleceksin, sayfalarında
ikimize rastlama ihtimalinin peşinden giderek deli gibi kitap okuyacaksın ve bu
sana iyi gelecek. Senin iyi olduğunu bilmek bana yeter.” (s.29)
“Geçmiş bir insanı kuran değil, yıkan şeydir. Daha
doğrusu bir yandan kurarken bir yandan yıkar. Hep bir savaş hali... Kapısız
penceresiz binalar, devrilmiş sokak lambaları, yerlerinden fırlamış kaldırım
taşları, bir enkaz olarak insan hayatı. Evet büyüyemedik ama çocuk da
kalamadık. Bir enkazız yalnızca.” (s.35)
“Asıl mesele ne biliyor musunuz? Erkekler geçmişleriyle
sevilmek istiyor, bu yüzden büyüyemiyorlar. Kadınların ise sevilmek için bir
tek şimdiki zamana ihtiyacı var. Onlar tam şimdi ve tam şimdiki halleriyle
sevilmek istiyorlar. Bu kadar basit.” (s.42)
“Hatıralar kötüdür, hayatın önünü tıkar.” (s.48)