“Unutulsun geridekiler, özlensin ilerdekiler, bırak
Yansısın camda donuk ışık, usulca ışıldarken
Sabah, aydınlanırken uçup geçen yeşillik.” (s.19)
“Yalnızlık: öylesine içimize işlemiştir, bize öyle içten
dokunur ki, o anda orada olan, bizimle olan, olmak isteyen; bizim de
istediğimiz birinden, bize birini –bir başkasını- bulmasını isteriz.” (s.23)
“Yaşamımızı yaşadığımız da sanki şüphe götürür gibi...”
(s.23)
“Öfkemiz kördür, en çok da ayna karşısında.” (s.25)
“Asıl olumlu olabilecek yanımızı da, yıllar yılı, olumsuz
yanımızdır diye dizginleyip dururuz. Oysa belki çıkış yolunu gösterebilecek
yanımızdır. Olabilirdi bu.” (s.27)
“Ne küçük, ve ne büyük; ne kolay, ve ne zor; ufacık ve
kocaman kararlara bağlı özgürlüğümüz.
Ne sıradan birşey, ne de ulu birşey işte; işte, öyle bir
şey: biz, bizim birşeyimiz, bizim özgürlüğümüz – bu işte.” (s.28)
“Ne çok da dolambaç gereksiyoruz, ilişkilerimizle
başedebilmek için. Gerçeklerimiz bile dolambaçlıdır zaten.” (s.29)
“Biliriz, asıl önemli olan, içten yaşadıklarımızdır,
yaşayacaklarımızdır – ama, dış gereksinimlerimize, eğilimlerimize, hep, daha
çok önem veririz.” (s.30)
“Acıları bile anılara dönüştürürüz biz.” (s.30)
“Çıkar mı dostluk mu bekleyeceğimize karar veremeyiz, bir
türlü, birinden yeri gelir - hem de öyle
olur ki, ondan çıkar ya da dostluk beklememiz farksız hale gelir.” (s.33)
“Bir eksiklik, bir yapamamışlık yatar bir yerlerimizde
–genellikle en çok önem verdiğimiz yerimizde- ama çok önem vermeden
yapabileceğimiz bir şeyi alıp, en çok önem verdiğimiz yerimize
yerleştiriveririz.” (s.39)
“Neredeler ki şimdi, bizim için bir zamanlar yaşamsal
önemi olan o ötekiler –nerelere gittiler, nerelerde kaldılar: biz, arıyor,
soruyor muyuz onları- neyiz ki biz zaten? Anılar, ve anılar, ve anılar, ve
unutmalar, ve unutulmuşluklar...” (s.41)
“Anılarımızı da unuturuz biz zaten- anımsamalarımız,
zaten unutulmuşluklarımızdır: anımsadıklarımız, zaten, çoktan,
unuttuklarımız... Ancak unuttuklarımızı anımsarız biz zaten: anılarımızı da,
zaten, unuturuz; çoktan unutmuşuzdur.” (s.41)
“Kalabildiğimiz tek yer, ötekilerin bellekleridir.”
(s.42)
“Yaşadıklarımızı hep bağlantılı yaşarız zaten- de
bağlantıları hep yaşadıktan sonra kurarız- kurduktan sonra da yaşamıyoruzdur
onları artık.” (s.42)
“Uygar kişi, düzenli bir dünya özlemi olan insandır.”
(s.48)
“Uygar kişi, kendine şaşabilen insandır; kendi kendine,
kendi için, nasıl oluyor da...? diye sorabilen insan...” (s.55)
“Uygar olmayan insan, çok doğal/normal gelir kendine
şaşsa şaşsa, dünyaya, kendi dışındaki şeylere (o da pek ender) şaşar. Kendisi
yerli yerindedir.” (s.56)
“Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.”
(s.69)
“İçinde yeniye yer bırakmayan bir düzenliliği yaşayan
kişi, aslında üst anlamda bir düzensizlik yaşıyordur. İçinde yeniye yer
tanımayan bir düzen, eskinin düzensiz karışımlarından başka bir yere ulaşamaz.”
(s.73)
“Salt arayan kişi, ne yönü, ne yolu, ne yeri bulabilir:
Ancak bir yerden ayrılabilendir, yolu bulabilen –ne aradığını bilen değil,
nereden ayrılacağına karar verebilen...” (s.81)
“Dünyasını kendi çevresinde kendisi kurmuş, kendine varan
her yolun sonuna yalnızca kendisinde bulunan bir yer koymuş bir kişi – kendi
yerinden dışarıya çıkan bir yolu nasıl bulsun ki?” (s.85)
“Bir yeri gerçekten ve toptan terketmeyen, yeni bir yola
çıkamaz. Tanrı Lut’a boşuna dememişti ya, geriye bakmayacaksın diye.” (s.91)
“Yola çıkan kişi, daha önce konakladığı yerlerin izini
taşır –yeni konaklayacağı yerlere dek, ve, tabii, yolda attığı adımlar
boyunca.” (s.108)
“Yürünmemiş yol, yol değildir.” (s.109)
“Her yeni yol için temel belirleyici, eski bir yolun
sonuna dek yürünmesidir.” (s.126)
“Bir yaşam, bir yönün yol olup olamayacağının denenme
sürecidir.” (s.135)
“Her yol kişiye varıyor sonunda, kişinin kendisine.”
(s.146)
“Kişi, kendini başkalarında arayan insandır. Ama kendini
her bulduğunu sandığında, hep, kendini kendine geri dönmüş bulur. Ama bu
kendini buluş gibi, o kendini kendine dönmüş buluş da, birer sanıdır aslında.
Kişi, kendini, kendine her geri dönmüş bulduğunu sandığında, çoktan kendini
yitirmiştir bile...” (s.165)
“Kişinin yakınındakiler hep uzağa iter onu, uzağındakiler
de hep uzağa çeker.” (s.194)
“Kişi, kendini ne bildiğidir.” (s.197)