26 Eyl 2015

Ece Temelkuran - Kıyı Kitabı

“Oysa hiç keyfini sürmedim ki biri olmanın.
Nasıl süreyim? Benimle ilgisi olmadı hiç,
Bütün bu kalabalıkların iyi dediği şeylerin.” (s.5)

“Yolunu arayan bir yolculuksa çıkılacak olan, heybeni doldurmak değildir yapacağın. Olabildiğince boşalt heybeni:Ben’i.” (s.7)

“Korkaklar kötü birşey geleceğini söylüyorlar dünyanın başına. Aptallaştırıcı cesaretiyle övünenler her şeyin güzel olacağını tekrar ediyorlar. Birden bir şey olmayacak halbuki. İnsanlığın zamanı o kadar kendinden ibaret ki!” (s.9)

“Kimse kimsede o kadar yol alamaz.
Sakın bilmediğini söyleme, bilmezden gelme:
Biri en fazla magmasını geçer diğerinin. Sıra çekirdeğe gelince...
Her aşk, çamur gibi bir eriyiğe dönüşür; yol, insanın çekirdeğine varınca.” (s.11)

“Güç daha utanç vericidir güçsüzlükten, gerçekten güçlü olana.” (s.28)

“Hep bir kuş ölümüyle biter
Kalp ve kanat eksiltmelerinin sonu.” (s.37)

“Sadece kendine aitsin sen.
Peri kadar hafifsin, bir bulut bile değilsin.
Artık kendini ancak saçılarak, yayılarak, akarak ve uçuşarak sürdürebilirsin.
Kendine koyduğun addan başka bir ada sahip değilsin.
Her yerden, her şeyi, olduğu gibi bırakarak gidebilir, hep göçte olabilirsin.
Dokunduğun hiçbir şeyde izini bırakacak, gördüğün hiç kimsede adını biriktirecek değilsin.” (s.44)

“Biraz daha yükselirsen eğer,
Köksüzlüğün yasını tutmayacağın bir yere geleceksin.
Sen artık kendinden ibaretsin.
Sırf sana aitsin sen.
Bu, olabilecek en kalabalık, en çok halidir insanoğlunun; tadını çok seveceksin.
Yeniden birilerinin bir şeyi, en kıymetli şeyi bile olmayı istemeyeceksin.
İstesen de pek beceremeyeceksin.” (s.45)

“Her bir şeyde birçok şey görmenin
Kişiyi susturan sihrine tutulacaksın.
Bir süre sonra artık az az konuşacaksın.” (s.46)

“Ancak hiçbir şey konuşabilir her şeyin dilinden.
Ancak hiç kimse isen konuşabilirsin herkesin kalbinden.” (s.59)

“Herkes birini, biri mutlaka diğerini öldürür şehirde
Kırık kalpler elden ele
Şehirde herkesin kanı, herkesin dilinde
Kanamaktan en çok korkan en hızlısıdır cinayet işlemede.” (s.75)

“Yaralar açılacak etinde
Sonra unutacak yaralar kendini etinde
Üçüncü bir şey yok bu şehirde
Öbür şehirde de... Öbüründe de...
Uyuyan ağrıları diriltme!
Ne şehirde, ne şehrin kişilerinde.” (s.94)

“Ama yine de ancak denizli şehirlerde kendi başına kalır insan. Çünkü yüzünü denize dönebilirsin. Böylece sırtını çevirirsin kalabalığa. Denizsiz şehirlerde ise nereye dönsen insan, nereye dönsen. O yüzden işte, iyi geçinmelidir birbirleriyle, denizsiz şehirlerde kişiler. Denizli şehirlerdeyse, insan yüzlerine çarpmadan da yaşayabilir isteyenler.” (s.95)

“İn. İn denize.
Yüzünü denize dönersen çünkü,
Sırtını dönersin arsız kalabalığın kişilerine
Ancak denizli bir şehirde kalırsın kendi başına
Denizli başına.” (s.96)

“Bak, iyice bak, deniz dolsun gözüne.
Nasılsa rastlarsın, bu şehirde bile mutlaka, “gözüne deniz kaçmış” diyecek birine,
“Saçında kuş kalmış” diyecek bir başkasına
Aklına kulağını dayayacak biri
Yüzüne değil, baktığın yere bakacak
“Denizi sıkıştırıyorlar, su acıyor” deyince,
Şaşırıp ağzına değil; denize dalacak.
Yedi ağrılı bu şehirde
Ağrılarını diriltmeden dokunacak
Sızıyı deşmeden uyutacak
İn. İn denize.” (s.97)

“Tam devam edecekken yola, kıyıya doğru, bu şenlik alıkoyamaz beni. Çünkü fazla kısa bir yalan. Belki biraz daha uzun olsa, hiç değilse bir ömürcük kadar, kalırdım, gitmezdim buradan. Doğrusu şu ki, aldırmazdım çürüyen bilgi organıma da. Çünkü kalmaya değecek bir yalan, -sen de biliyorsun ya- elbette daha yaşanası bir şeydir yalnız bir yolculuktan.” (s.101)

“Öyle ise,
Hayvanlarını gördün
Denizi geçtin, büyüdün.
Şehre geldin, oyunlara katıldın. Aferin!
Kalabalığın sahte şenliğinden de geçince,
Nihayet ağrılı tepelerden kıyıya indin
Kıyıya varmayı becerebildin
Şimdi sen burada dur biraz
Su olamadın çünkü;
Akışını düşünmeyen su olamadığına göre,
Bırak damarların açılsın zamanın suyunda;
Kendi biçiminde bir çakıl ol akıntıda
Acıtmadan, yavaşça kazısın
Yıkasın seni zaman
Dur. Akıp gitsin bu fazla seslerin.
Çünkü, nasıl olsa..
Bilmiyor musun yoksa,
Her bir dokunuşunda sana,
Bir tespihboceği yapacak seni bu dünya.
Kalabalık senin her seferinde toparlanıp yuvarlak oluşuna
Şaşırıp, dokunacak, hayret edip acıtacak:
Bu yüzden işte,
Tespihböcekleri, ölene dek
En çok kendi gövdeleriyle konuşacak.” (s.102)

“Sen susun.
Akarken çarpacağın taşlardan ve taşlar için korkuyorsun.
Taşın derisi sıyrılır diye duruyorsun.
Ak bakalım.
Taş kanarsa durursun.
Acıdan korkarsan yorulursun.” (s.112)