10 Haz 2015

Oğuz Atay - Tutunamayanlar

“Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum ben.” (s.94)

“Kelimeleri daha önce, öyle kötü yerlerde kullanmış oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa.” (s.110)

“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.” (s.113)

“Önce kelime vardı diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil. Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık. Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.” (s.151)

“İnsan yapısındaki çelişkiler, onun ne ölüme ne de sonsuzluğa bir türlü dayanamadığını gösteriyor.” (s.155)

“Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır.” (s.221)

“Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım? Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum.” (s.290)

“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: "Buraya kadar!" dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, "daha önce haber vermiştik" derler. "Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik." (s.321)

“Salı günü ne yapmalıyım? Çarşamba günü nereye gitmeliyim? Perşembe günü hangi kitabı okumalıyım? Ne zaman yemek yemeliyim? Ne zaman uyumalıyım? Arada boşluk bırakma sakın. Tehlikeli oluyor benim için. Rüyalardaki gibi hep benim yanımda ol.” (s.379)

“Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. İnsan, akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa.” (s.403)

“Yaşamaktan utanıyordu herhalde. Hayata karşı ayıp oluyordu.” (s.447)

“Büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyor, korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz.” (s.453)

“Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım.” (s.453)

“Beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim.” (s.473)

“Yatak odasına güllü perdeler asıyoruz. Ben çarşıdan patlıcana alıyorum, sen ortalığa bakıyorsun. Resmini dairede masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun. Yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor. Benim komodinimin üstünde benimkiler duruyor, senin komodininin üstünde seninkiler duruyor. Işıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor. Sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor. Aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz, öpüşüyoruz. Aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz. Amerikalılar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz. Sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz.” (s.476)

“Cennet muhallebiden duvarlar demek değildir sayın yetkili. Cennet, insanların birbirlerini dinlemeleri demektir, birbirlerine aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir.” (s.510)

“Yaşamak, aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir.” (s.519)

“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” (s.594)

“Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim, azaldığımla kaldım.” (s.598)

“Aptalca duygulanmaktan korktuğum için çevremi akılla doldurmuşum. Aşktan, üzüntüden bahsedebileceğim aptal insanları arıyorum.” (s.599)

“Herkesin istediği gibi yaşadığı o uzak ülkenin özlemini duyuyorum.” (s.669)