“İnsanlar aynı biçimde, aynı yönlere doğru değişmiyorlardı. Çoğu kez mazi ortaklıkları, şimdiki zaman arkadaşlıklarını diri tutmaya yetmiyor ama insanlar bu gerçeği kabullenmeyip her şey eskisi gibi sürsün istiyorlardı. Sanki bir şeyler hiç değişmeden olduğu gibi sürerse, hayat daha gerçek, dünya daha inandırıcı bir yer olacaktı.” (s.20)
“Değişmeyen gerçekler yalnızca yorduğuyla
kalıyor.” (s.29)
“Annesi arada bir “Hayatla romanları ayırt
edemeyeceğini bilseydim, zamanında oku kızım oku kızım diye başının etini
yemezdim” diye uyarırdı. Ama hayatla karıştırılmayacaksa romanlar niye
okunsundu ki?” (s.67)
“İnsan kendini ancak bir yabancıyla anlardı.”
(s.88)
“İçimizin bir yanı sevdiklerimizi kollarken,
kendini kollamayı unutmaz mı?” (s.94)
“Her şeyi konuşmak iyidir sanıyorlar şimdilerde.
Halbuki insan münasebetlerinin çoğu kelimesiz halledilir.” (s.108)
“Nedenini bilmeden ağladıklarımızın, içimizden
hiç gitmediğini artık biliyorum.” (s.125)
“Söylendiğinde tek bir anlamı varmış gibi görünse
de, yalnızlığın ne çok çeşidi olduğunu anlamak için yılların geçmesi
gerekiyordu.” (s.127)
“İnsan masumiyetini bazen bir başkasının
günahıyla kaybeder.” (s.138)
“Aşkını unutamayana değil, aşktan adını
unutanlara Mecnun derler.” (s.140)
“İnsan bir zaman sonra kendi hatıralarını bile
uydurmaya başlıyor.” (s.160)
“Sanat dedikleri, ümitsizlerin yaşama sevinci
değil miydi? (s.198)
“Bir noktadan sonra insanlar barışamaz,
ayrılamaz, dönemezler.” (s.245)