“Akıl, aşk ve can! Bu üçü üçgendir. Her derde çare her
yaraya merhemdir.” (Mevlana)
“Dışarıda birileri ölürken, hiçbirimizin içi temiz
kalamazdı.” (s.17)
“Onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer
tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı bir filmin daha ilk karesinden bütününü
kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.” (s.63)
“Zamanın geriye doğru akması huzursuzluğa neden olur.”
(Nietzsche)
“Belki de insanoğlu ve insankızının kırmızı renge olan
tutkusu ölüme kafa tutuşun bir simgesi olarak ortaya çıkmıştı. Kanın rengi sarı
ya da yeşil olsaydı, tutkunun rengi de kırmızı olmayacaktı belki.” (s.65)
“Yazar, insan denen hayvanların en yalnızıdır.” (Lawrance
Durrell)
“Bence sen dünyadan bile güzelsin Ada!” (s.165)
“Bakışlarını kaldır ama bakma bana...” (Ingeborg
Bachmann)
“O gözlerini yumunca yeryüzündeki bütün yeşiller, sarı ve
kahverengi ışıklar kayboldu. Yeşildeki mavi yüzünden olmalı, maviler de
silikleşti.” (s.213)
“Onu ele geçirmek yalnızca güç değildi, aynı zamanda
insafsızlıktı, çünkü ele geçirilince eriyip kaybolacağı besbelliydi.” (s.232)
“Düşlerimde bile kendimim!” (s.253)
“Çocuktum ve çocuklar sahip oldukları şeylerin nasıl
kazanılacağını hiç bilmezler. Çocukluk böyle yaşandığı zaman güzeldir.” (s.254)
“Yeni hayat başlıyor. Eyvahlar olsun, bundan böyle sık
sık derde girecek başım!” (Alighieri Dante)
“Yorgun gülümsedi. O zaman hüzün saçıldı her yana. Üstüme
bulaştı. Elledim. Kumral renkteydi.” (s.282)
“Dünya hızla değişiyor oğlum ve zaman denen insafsız şey insanın yirmi beş
yaşından sonra öyle hızla geçip gitmeye başlıyor ki, akıllara selamet! Bir
bakıyorsun yaşlanıvermişsin. Sıkıca tutmadığın şeyler akıp gidiveriyor
ellerinden. Hatta... Bazen sımsıkı tuttukların bile...” (s.341)
“Bir kadın her erkeği farklı sever ve her kadın bir yaşamda
pek çok erkeği birden sever. Biliyor musun, kadınların başka şansı yoktur Tuna.
Çünkü erkekler... Çünkü erkekler sürprizsizdirler...” (s.366)
“Ne zaman çalışan bir aletin yanan kırmızı düğmesini
görsem, kucağımda yarı çıplak otururken öptüğüm Ada’nın lezzetli dudaklarını
anımsarım.” (s.372)
“Savaş kimseyi galip çıkarmaz öğretmen. Canlı kalanların
tümü yenilmiştir aslında.” (s.385)
“Kim yaşamı tamamen düzene sokabilmiş ki? Düzene girecek
bir şey midir yaşam? Her an her şeyin olası olduğu, sahiplenilmiş hiçbir aşkın
soluk alamadığı, süreklilik denen şeyin delik deşik edildiği bir zaman
tünelinde, yaşamı düzene sokmak ne demektir Allah aşkına? Kim uydurur bu
kavramları ve salar toplumun üstüne?” (s.414)
“Tuhaf değil mi, duyguların kıkırdaktan yapıldığını
sanırdım ben. Oysa kemiklerimi kırdılar.” (s.464)