8 Ara 2013

Buket Uzuner - İki Yeşil Su Samuru

“İnsan karakterini yaşamalı diyordu. Aksi halde başkasının hayatını yaşıyor demektir.” (s.26)

“Yakın çevresinde ölüm yaşamamış genç insanlar, dostlukları ve sevgiyi bol keseden harcarlar.” (s.28)

“Bilgi değil, bilgelik önemli.” (s.30)

“Annelik ve ‘karı’lık insan yaşamı içinde doğum, hastalık, büyümek, yaşlanmak ve ölmek kadar doğal oluşumlardan kadının payına düşen ekstralardır. Bunlar bir yaşam içinde mutluluk, sevinç, şans ve şanssızlık kadar olasılık sınırları içindedir. ‘Anne’ ve ‘karı’ olmak için çok çalışmanız, çok iyi eğitilmiş olmanız ve başarı hırsıyla donanmanız gerekmez. Hemen bütün yetişkin dişiler birinin karısı ve birilerinin annesi olabilirler. Halbuki doğal oluşumun dışında seçilen hedefler, ulaşılmak için irade, mücadele, çalışkanlık, birikim ve enerji gerektirirler.” (s.49)

“Öfkelenmek bile bir duygudur ve ilgilenmeyi gerektirir.” (s.54)

“Annesi, babası, çocuğu, sevgilisi, arkadaşı, kim olursa olsun, bir insan öbürüne ulaşmak için göze aldıklarıyla sevilir. Öbürüne ulaşmak yürek ister. Göze alabilmek ister. Bir insandan, bir başkasına geçmek, emek ister, sevgi ister, yürek ister. Bunlar bile köprüleri kurmaya yetmez bazen.” (s.80)

“Okulun en güzel kızı değildim. En zekisi, en çalışkanı da olmadım hiç. Ama güzeldim, çalışkandım ve zekiydim. Bunlardan çok dozda birine sahip olmak yerine, üçünden uygun miktarda yan yana bulundurmak bir kadına nasıl yakışır, şimdi görebiliyorum. Hele bir genç kızda, ne umutlu bir pırıltı yaratır bu bileşim.” (s.114)

“İki yıl sonra banyoda düşüp öldüğünde, ölüm raporuna ‘ Yetmiş dokuz yaşında. Beyin kanaması’yazıldı. Bence ölüm nedeni yürek kanamasıydı. Çünkü insan mutsuzluktan ölebilir.” (s.152)

“Kimseye bağlanmak istemiyorum. Terk edilmek, ancak bağlanınca gerçekleşir, unutma Selen!” (s.172)

“Fiziksel hastalığı olan aspirin ya da tylenol alır, ruhu ağrıyansa karar alır. Öyle yaptım.” (s.176)

“Sen, elini uzattığın erkeklerin tümünü tutup alabiliyorsun Nilsu! Tıpkı Josephina gibi... Türkçesi: hiç zahmetsiz. Belki de bu yüzden heyecansızsın. Fakat seni Josephina’dan ayıran çok büyük bir fark var. Sen başkalarını öldürecek yerde, her keresinde kendini öldürüyorsun. Her terkedişinle bir kez daha ölüyorsun. Çünkü sen, ölüm olmaya çok çalışan bir yaşamsın, dirimsin. Ve biz bu yüzden asla Zweig’ler gibi kucak kucağa intihar edecek bir çift olamayız Nilsu! Sen yaşamı savunuyorsun, bilmesen de, görmesen de, bütün bedenin, varlığın ve eylemlerinle hayatsın sen. Bu da sana çok yakışıyor. Bazıları böyledir, yaşamak müthiş yakışır onlara.” (s.193)

“Pek az kadınla erkek birbirlerinin ruhlarını, bedenlerinden önce çırılçıplak görebilir. Pek çoğu da ruh kısmını çıplak olarak göremez; hiçbir zaman!” (s.229)

“Sonunda bir gün ben de ‘aşk var mı’ diye sorup endişelenecek miyim dersin? Bak, sen şahidim ol Selen; bence aşk vardır, aşk olmalı!” (s.254)

“Küçük çocuklar, annelerinin öptüğü yaraların iyileşeceğine nasıl inanırlarsa, birbirine aşık insanlar da, küçük bir öpücüğün bulutları yok etme gücüne inanırlar. Ve her şey inanmakla başlar...” (s.257)

“Her kentin, bir aşk çağrıştırdığını Nedim Gürsel mi söylüyordu? İstanbul, baban ve babanla yaşanan aşk! Ve ben galiba bütün eski sevgililerini hala seven, garip bir kadınım...” (s.267)

“Ben gitsem bile, ancak bir şiir getirmeye giderim.” (s.271)

“Uyumsuzluk, galiba sorun bu. Asla uyum sağlayamıyorum yaşama. Yanı başımda, çağlayarak hayatın pınarlarına akan bir erkek hayatı yakalamış, kuvvetlice kavramış, bana sunuyor ve ben hiçbir şeye uyum sağlayamıyorum. Yapamıyorum. Kafamın içinde, çoğu mutsuz resimler, gözümü yumsam yalnızlık çığlıkları. Sevgiye doyamıyorum, çok sevilsem boğuluyorum. İnançsızım. İki insanın birbirini anlayacağına, seveceğine ve bir kadınla bir erkeğin aynı çatı altında mutlu olabileceğine inançsızım.” (s.287)