19 Ağu 2013

Barış Bıçakçı - Bizim Büyük Çaresizliğimiz


“Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir? Tanıklarla, kanıtlarla, uygun adım yürümek için ikide bir ayak değiştirme imkanı veren gerçeklerle ne kadar üstümüze gelseler, boşuna. İnanmayız. Geçen bir şey yok diye bağırırız. Her şey tam şimdi yaşanıyor!” (s.5)

“Zaman sensin, zaman kadındır.” (s.5)

“Önce aşk vardır. Hatırlamak da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra başlar.” (s.30)

“Lise fizik kitabımızın kapağında bilye gibi, biz de yere her çarptığımızda daha az yükseliyorduk. Sonra bir süre yerle bir gidip durduk, ayrıldık.” (s.36)

“Hangi heykelci yarattığı heykele bir de tutup aşık olmaz!” (s.39)

“Benim için aşkın mümkün olmadığını düşünmüştüm birdenbire. Benliğim öylesine irileşmişti ki, onu aşıp bir başkasına, Nihal’e ulaşmak mümkün olmuyordu.” (s.39)

“Basit şeyler isteyince, basit şeylerden zevk almaya başlayınca, anlıyorum ki aşık olmuşum.” (s.42)

“Kalemi eline alıp iki insanı birbirine götüren yolu bulmaya çalışan biri, tek bir çizgi çizmeyi beklerken karalamayı andıran bir resim çizer. İki insanı birbirine götüren sayısız yol vardır.” (s.45)

“İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer. Benim bildiğim tek sınır bu.” (s.83)

“Artık sözcükleri kocakarı ilacı gibi kullanmamız gerekmiyor. Anlamlı, akılda kalıcı, etkileyici konuşmalar yapmak zorunda değiliz, çünkü iyileştik. Çünkü birlikte yaşıyoruz.” (s.91)

“Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.” (s.102)

“En büyük ahlaksızlık demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir demiştim.” (s.105)

“Çetin, kadınlar kendileri için şiir yazılmasını neden ister? Kendilerini feda etmeyi,  yok olmayı, hiç olmayı arzuladıkları ve onlara adanmış bir şiirle bu arzu arasında, biz erkeklerin göremeyeceği şık bir bağ gördükleri için mi?” (s.118)