“Tanrı, insanı yalnız yaratmamalıydı! İçine bir insan
daha koymalıydı. Parçalanmış benlikten bahsetmiyorum. Gerçek bir ikinci insan
sözünü ettiğim.” (s.13)
“Her çaresizlik anında olduğu gibi anılara saldırdık.
Anılar maharetli ellerde siyah beyaz fotoğraf tadı verebilirdi. Evet anılar,
adabınca kullanırsanız şık bir dolgu malzemesidir.” (s.21)
“Bir şey yeniden yaşandığında, ilkinde ona verdiğimiz
anlam silinebilir mi? Semra benim sözcüklerle başı derde girmiş biri olduğumu
unutabilir mi? İnsanlıktan el yaka çektiğimi…
Semra,
Her şeyin başka türlü olmasını isterdim. Bunda bir
tuhaflık yok, insanların çoğu başka türlüsü ile daha mutlu olacaklarını
düşünürler.
Ellerinde hiçbir delil ve güvence yokken yine de böyle
düşünürler, çünkü kimse mutlu değildir ve genellikle mutluluğun mümkün olduğunu
varsayarız.
Şöyle söyleyeyim, seninle mutlu değildim. Ama
olabilirdim. Eğer sen beni aramış olsaydın. Herhangi bir şey yaparken, biraz da
münasebetsiz ziline sinirlenerek telefona koşsaydım, sesimin tonu ile sana pek
de uygun bir zamanda aramadığını hissettirseydim,
Talep eden sen olsaydın,
Gıdım gıdım arz eden ben olsaydım,
Sesindeki heyecanla, konuşmayı bir cümle daha uzatmak
isteyişinle gönlüme bir güven duygusu dolsaydı, bu geceyi yarının ümidiyle
geçireceğini bilseydim…” (s.23)
“İnsan yalnızlıktan yaptığı hangi işi yalnızlığı unutarak
yapabilir ki?” (s.26)
“Ah, ölüm bile yaşamak için çevrilen bir oyun.” (s.33)
“Semra, görüyorsun ya insan hiçbir zaman güvende değil.
Bu yüzden rahatla. Bak, hayat sana elindeki kozları bile kullandırtmıyor.
Rahatla.
Hem insan bilmediğinden değil, bilmediği hakkındaki
düşüncelerinden korkar. Sen kendinden korkuyorsun. Korkma. Hepimiz korkuyoruz.”
(s.35)
“Bir gün her şeyin değişeceği umuduyla ve hiçbir şeyin
değişmemesinin huzuruyla yaşıyoruz.” (s.44)
