21 Şub 2021

Carl Gustav Jung - Eşzamanlılık

O'nun için 💗

“Önümüzde ucu bucağı olmayan bir alan vardır. Bu alanın boyutu, nedensellik dünyasının dengeleyici karşıtı gibidir. Burası, rastlantılar dünyasıdır. Burada bir şans olgusunun, onunla kesişen olgu ile nedensel bir bağı olmadığı görülür. Bundan ötürü, rastlantının doğasını, rastlantı ideasının tümünü biraz daha yakından incelemek zorunda kalacağız. Rastlantının nedensel açıklaması olması gerektiğini söyleyebiliriz. Nedensellik ilişkisi bulunmadığı için bir olguya şans ya da denk geliş dediğimizi de söyleyebiliriz. Bizde yasanın kesin geçerli olduğu konusunda köklü bir inanç vardır. Onun için de bu rastlantı açıklamasını düpedüz doğru sayarız. Ama nedensellik ilkesi yalnızca göreli olarak geçerliyse, buradan şu sonuç çıkar: Belirgin şans dizileri, olgularının büyük çoğunluğunda nedensel olarak açıklansa bile, geriye, hiç nedensel bağlantı sergilemeyen birçok olgu kalmaktadır. Demek ki, rastlantı olgularını eleyip nedensel olarak açıklanabilen olgulardan, nedensiz olanları ayırma ödevi ile yüz yüzeyiz.” (s.14)

“Genelde olgular birbirine bir yandan nedensel zincirlerle; öte yandan  bir tür anlamlı kesişme bağıyla bağlıdır.” (s.20)

“Schopenhauer bu eşzamanlılığı coğrafi bir benzetmeyle betimler. Bu benzetmede enlemler, nedensel zincirler olarak düşünülen boylamları kesen bağlantıları temsil eder. Buna göre bir insanın yaşamındaki bütün olaylar temelde farklı türden iki bağlantı içindedir. İlkin nesnel olan, doğal sürecin nedensel bağlantısı; ikincisi, yalnızca onu yaşayan birey ile ilişkisinde var olan öznel bağlantı. Dolayısıyla, bu bağlantı, bireyin düşleri kadar özneldir. Bir bağ bütün farklı zincirlerde ikiye bölünse de, özünde bir tek olgu olan iki tür bağlantı zamandaş olarak vardır. Böylece bir bireyin yazgısı değişmez biçimde ötekinin yazgısına uyar. Her biri kendi dramının kahramanıdır. Bu arada ona yabancı bir dramda da yer alır -bu bizim kavrayış gücümüzü aşan bir şeydir; ancak önceden düzenlenmiş çok harika bir uyum sayesinde olanaklı olarak kavranabilir.” (s.20)

“Her duygusal durum bir bilinç dönüşümü üretir.” (s.46)

“Ruh ya büyük coşkusu yüzünden kendi gövdesel tözleri ile başka nesneleri uğrunda didindiği şeye dönüştürüyor.” (s. 49)

“Bu metin, sinkronistik (büyüsel) olayların, duygu patlamalarının etkisine bağlandığını açıkça gösterir. Doğallıkla, Albertus Magnus, bunu, ruhta büyülü bir yeti olduğu varsayımıyla açıklar. Hepimizde elektriksel, manyetik güçler var, karşılaştığımızın hoşlandığımız ya da hoşlanmadığımız bir şey olmasına göre kendi kendimize çeken güç ile iten gücü uygularız.” (s.50)

“Nedensellik ilkesi, neden ile sonuç arasındaki bağın zorunlu olduğunu ileri sürer. Sinkronisite ilkesi, anlamlı bir rastlantının öğelerinin hem aynı anda olma hem de anlam aracılığı ile bağlandığını ileri sürer.” (s.96)

“Temelde sınırlamalar yaşamın anlamına dayandırılamaz. Özünde sözcüklerin değişmez anlamları yoktur. Ayrılıklar, şeylere öznel bakıştan doğar yalnızca.” Chuang Tzu (s.101)

“Anlamlı denk gelişlerin saf rastlantı olduğu düşünülebilir. Ama bu denk gelişler artıp büyüdükçe, daha sağın bir örtüşme oldukça, onların olasılıkları azalır, düşünülemezlikleri artar. Bir yer gelir artık onları salt şans sayamaz oluruz. İşte o zaman, nedensel açıklamaları olmadığı için, bu denk gelişlerin, anlamlı düzenlemeler olduğunu düşünmek gerekir. Dediğim gibi, bunları açıklanamazlığı nedenin bilinmemesine değil, nedenin entelektüel terimlerle düşünülememesine bağlıdır.” (s.143)

“Eşzamanlılık yerine iki ya da daha fazla olayın anlamlı denk gelişi kavramını da kullanabilirdik. Burada işin içinde şansın olasılığından başka bir şey vardır.” (s.144)

“Dejavu, düşlerdeki bir ön bilgiye dayanır. Birçok olguda öyle olduğunu buldum. Ama bu ön bilginin yalnızca uyanık durumda olduğunu gördük. Böyle durumlarda salt şans olanak dışı olur. Çünkü denk geliş önceden bilinmektedir. Dolayısıyla, durum, yalnızca psikolojik olarak, öznel olarak değil, nesnel olarak da rastlantı niteliğini yitirir. Çünkü kesişen ayrıntıların birikimi, belirleyici bir etken olarak rastlantının olasılık dışılığını arttırır, hem de ölçüye gelmeyecek biçimde arttırır.” (s.147)

“Anlamlı denk gelişler söz konusudur. Genelde bunlar önceden bilme ile -başka deyişle önsezi ile açıklanır. İnsanlar geleceği görmeden, telepatiden de söz ederler. Gelgelelim, bu yetilerin ne olduğunu; uzamda, zamanda uzak olayların bizim algımıza ulaştırılması için hangi aktarım araçlarını kullandıklarını açıklayamazlar. Bütün bu düşünceler olsa olsa adlardır; bir ilkenin açıklamaları olarak kabul edilebilecek bilimsel kavramlar değildir. Çünkü şimdiye dek hiç kimse anlamlı bir rastlantıyı oluşturan öğeler arasında nedensel bir köprü kuramadı.” (s.148)

“Uzamsal deneyin sonucu, oldukça kesin bir biçimde, ruhun, uzam etkenini bir ölçüde ortadan kaldırabildiğini kanıtlar. Zaman deneyleri, zaman öğesinin ruhsal bakımdan göreli olabildiğini kanıtlar.” (s.149)