O'nun için 💗
“Önümüzde ucu bucağı olmayan bir alan vardır. Bu alanın
boyutu, nedensellik dünyasının dengeleyici karşıtı gibidir. Burası,
rastlantılar dünyasıdır. Burada bir şans olgusunun, onunla kesişen olgu ile
nedensel bir bağı olmadığı görülür. Bundan ötürü, rastlantının doğasını,
rastlantı ideasının tümünü biraz daha yakından incelemek zorunda kalacağız.
Rastlantının nedensel açıklaması olması gerektiğini söyleyebiliriz. Nedensellik
ilişkisi bulunmadığı için bir olguya şans ya da denk geliş dediğimizi de
söyleyebiliriz. Bizde yasanın kesin geçerli olduğu konusunda köklü bir inanç
vardır. Onun için de bu rastlantı açıklamasını düpedüz doğru sayarız. Ama
nedensellik ilkesi yalnızca göreli olarak geçerliyse, buradan şu sonuç çıkar:
Belirgin şans dizileri, olgularının büyük çoğunluğunda nedensel olarak
açıklansa bile, geriye, hiç nedensel bağlantı sergilemeyen birçok olgu
kalmaktadır. Demek ki, rastlantı olgularını eleyip nedensel olarak
açıklanabilen olgulardan, nedensiz olanları ayırma ödevi ile yüz yüzeyiz.”
(s.14)
“Genelde olgular birbirine bir yandan nedensel
zincirlerle; öte yandan bir tür anlamlı
kesişme bağıyla bağlıdır.” (s.20)
“Schopenhauer bu eşzamanlılığı coğrafi bir benzetmeyle
betimler. Bu benzetmede enlemler, nedensel zincirler olarak düşünülen boylamları
kesen bağlantıları temsil eder. Buna göre bir insanın yaşamındaki bütün olaylar
temelde farklı türden iki bağlantı içindedir. İlkin nesnel olan, doğal sürecin
nedensel bağlantısı; ikincisi, yalnızca onu yaşayan birey ile ilişkisinde var
olan öznel bağlantı. Dolayısıyla, bu bağlantı, bireyin düşleri kadar özneldir.
Bir bağ bütün farklı zincirlerde ikiye bölünse de, özünde bir tek olgu olan iki
tür bağlantı zamandaş olarak vardır. Böylece bir bireyin yazgısı değişmez
biçimde ötekinin yazgısına uyar. Her biri kendi dramının kahramanıdır. Bu arada
ona yabancı bir dramda da yer alır -bu bizim kavrayış gücümüzü aşan bir şeydir;
ancak önceden düzenlenmiş çok harika bir uyum sayesinde olanaklı olarak
kavranabilir.” (s.20)
“Her duygusal durum bir bilinç dönüşümü üretir.” (s.46)
“Ruh ya büyük coşkusu yüzünden kendi gövdesel tözleri ile
başka nesneleri uğrunda didindiği şeye dönüştürüyor.” (s. 49)
“Bu metin, sinkronistik (büyüsel) olayların, duygu
patlamalarının etkisine bağlandığını açıkça gösterir. Doğallıkla, Albertus
Magnus, bunu, ruhta büyülü bir yeti olduğu varsayımıyla açıklar. Hepimizde
elektriksel, manyetik güçler var, karşılaştığımızın hoşlandığımız ya da
hoşlanmadığımız bir şey olmasına göre kendi kendimize çeken güç ile iten gücü
uygularız.” (s.50)
“Nedensellik ilkesi, neden ile sonuç arasındaki bağın
zorunlu olduğunu ileri sürer. Sinkronisite ilkesi, anlamlı bir rastlantının
öğelerinin hem aynı anda olma hem de anlam aracılığı ile bağlandığını ileri
sürer.” (s.96)
“Temelde sınırlamalar yaşamın anlamına dayandırılamaz.
Özünde sözcüklerin değişmez anlamları yoktur. Ayrılıklar, şeylere öznel
bakıştan doğar yalnızca.” Chuang Tzu (s.101)
“Anlamlı denk gelişlerin saf rastlantı olduğu
düşünülebilir. Ama bu denk gelişler artıp büyüdükçe, daha sağın bir örtüşme
oldukça, onların olasılıkları azalır, düşünülemezlikleri artar. Bir yer gelir
artık onları salt şans sayamaz oluruz. İşte o zaman, nedensel açıklamaları
olmadığı için, bu denk gelişlerin, anlamlı düzenlemeler olduğunu düşünmek
gerekir. Dediğim gibi, bunları açıklanamazlığı nedenin bilinmemesine değil,
nedenin entelektüel terimlerle düşünülememesine bağlıdır.” (s.143)
“Eşzamanlılık yerine iki ya da daha fazla olayın anlamlı
denk gelişi kavramını da kullanabilirdik. Burada işin içinde şansın olasılığından
başka bir şey vardır.” (s.144)
“Dejavu, düşlerdeki bir ön bilgiye dayanır. Birçok olguda
öyle olduğunu buldum. Ama bu ön bilginin yalnızca uyanık durumda olduğunu
gördük. Böyle durumlarda salt şans olanak dışı olur. Çünkü denk geliş önceden
bilinmektedir. Dolayısıyla, durum, yalnızca psikolojik olarak, öznel olarak
değil, nesnel olarak da rastlantı niteliğini yitirir. Çünkü kesişen
ayrıntıların birikimi, belirleyici bir etken olarak rastlantının olasılık
dışılığını arttırır, hem de ölçüye gelmeyecek biçimde arttırır.” (s.147)
“Anlamlı denk gelişler söz konusudur. Genelde bunlar
önceden bilme ile -başka deyişle önsezi ile açıklanır. İnsanlar geleceği
görmeden, telepatiden de söz ederler. Gelgelelim, bu yetilerin ne olduğunu;
uzamda, zamanda uzak olayların bizim algımıza ulaştırılması için hangi aktarım
araçlarını kullandıklarını açıklayamazlar. Bütün bu düşünceler olsa olsa
adlardır; bir ilkenin açıklamaları olarak kabul edilebilecek bilimsel kavramlar
değildir. Çünkü şimdiye dek hiç kimse anlamlı bir rastlantıyı oluşturan öğeler
arasında nedensel bir köprü kuramadı.” (s.148)
“Uzamsal deneyin sonucu, oldukça kesin bir biçimde,
ruhun, uzam etkenini bir ölçüde ortadan kaldırabildiğini kanıtlar. Zaman
deneyleri, zaman öğesinin ruhsal bakımdan göreli olabildiğini kanıtlar.”
(s.149)