6 Oca 2019

John Berger - Portreler

“Bu kitaptaki resimlerin tümü kasıtlı olarak siyah beyaz. Nedeni ise bu eserlerin gösterdiklerinin, günümüz tüketim dünyasında parlak renkli röprodüksiyonlarla parası bol olanlar için tasarlanan kataloglarda lüks eşya kategorisine indirgenmek istenmesidir. Oysa siyah beyaz röprodüksiyonlar sadece hatırlanmak içindir.” (s.14)

“Bu karanlığı tanımlayacak bir kelimemiz yok. Gece değil, cehalet de değil. Zaman zaman her birimiz bu karanlığın içinden her şeyi görerek geçeriz: o kadar çok şey görürüz ki hiçbirini ayırt edemeyiz. Bunu benden daha iyi bilirsin, Marisa. Her şey içeriden gelir.” (s.26)

“Artık orada olmayan bir şeyi özlemenin ani ıstırabı, insanın aniden elinden düşen bir kavanozun paramparça olması gibi. Tek başınıza parçaları topluyorsunuz, hangisinin nereye geleceğini buluyorsunuz, sonra da özenle hepsini teker teker birbirine yapıştırıyorsunuz. Sonunda kavanozun parçaları bir araya gelmiş oluyor ama kavanoz eskisi gibi olmuyor. Hem daha kusurlu hem daha değerli oluyor. Ayrıldıktan sonra bellekte tutulan sevgili bir yerin ya da sevgili bir insanın imgesine de böyle bir şey olur.” (s.34)

“Çoğu zaman seçimlerimizden çok nedenlerimizle ilgili yanılırız.” (s.46)

“Ego, doğa tarafından insanın hayatta kalabilmesi için tasarlanmış olup doğada başka hiçbir şeye tekabül etmez. En fani yanıdır. İnsan öldüğü zaman, sadece bu kısım, bu kıyıcı aygıt yok olur. Başka her şey dönüşüme uğrar. Herkes herkestir.” (s.57)

“Çoğu kehanet, belli bir şey üzerine odaklandığında kötülüğü haber verir çünkü tarih boyunca daima yeni dehşetler ortaya çıkmıştır, bunların birkaçı ortadan kalksa bile yerine yeni mutluluklar gelmez, mutluluk daima eskidir. Bu mutluluk için verilen mücadelenin yöntemleri değişir.” (s.59)

“Sevgi masumiyet bahşeder. Affedecek hiçbir şeyi yoktur. Sevilen insan sokaktan geçerken ya da yüzünü yıkarken görülen insanla aynı değildir. Tam olarak, kendi hayatını ve yaşantılarını yaşayan insan da değil, çünkü o masum kalamaz. Kimdir öyleyse sevilen? Kimliği seven dışında kimse tarafından olumlanmayan bir gizem. Ne kadar iyi görmüştür Dostoyevski bunu. Sevgi birleştirir ama gene de yalnızdır. Sevilen, kişinin kendi eylemleri ve ben merkezciliği eridikten sonra süren varlıktır. Sevgi, sevileni sevme ediminden önce tanır ve o edimden sonra da hâlâ ve yine, o aynı insanı tanır. O insana, erdeme çevrilemeyecek bir değer yükler.” (s.75)

“Yanımda olduğun zaman değişen şeyse, ne yapacağın kestirilemez bir hale bürünmen. İşte o zaman ne yapmak üzere olduğunu hiç bilemiyorum: Seni izlemeye başlıyorum. Hareket ediyorsun. Ve yaptığın her şey beni sana bir kez daha âşık ediyor.” (s.110)

“Kadınlar çoğu zaman şevk ve hayal kırıklığıyla âşık olurlar, bu bakımdan da iki misli koruma altındadırlar.” (s.134)

“Yollar dümdüz, kentler arasındaki mesafeler uzun. Gökyüzü yeryüzüne yeni bir teklifte bulunuyor.” (s.169)

“Üsluplarımız şaşırtıcı derecede benzerdi. Giyim kuşamdan ya da markalardan bahsetmiyorum. Yağmurda sırılsıklam bir ormanın içinden yürürken, ya da sabaha karşı Milano’nun merkezi tren istasyonuna varırken nasıl olduğumuzu hatırlıyorum. Çok yakın. Yine de birbirimizin gözlerinin derinliklerine, bunun içerdiği riskleri bal gibi bildiğimiz halde inkâr ederek baktığımızda, ödünç aldığımız zamanların kuruntudan ibaret olduğunu fark etmeye başlardık. Hüzün buydu. Köpeğin ulumasına yol açan buydu.” (s.172)

“Böylesine arzulanmak -hele arzu karşılıklıysa- arzulanan kimseyi pervasız kılar. Alt kattaki zırhlardan hangisini kuşanırsa kuşansın, hiçbiri ona bu denli güçlü bir korunma duygusu veremez. Arzulanmak bir kimsenin bu hayatta ölümsüzlük hissine erişmeye en yakın olduğu zamandır belki de.” (s.177)

“Ne çok şeyin asla bağışlanamayacağını biliyor musunuz? Hiç unutulmayacak fiiller, davranışlar olduğundan haberiniz var mı? Kimse görmez onları. Hatta Tanrı bile.” (s.203)

“Hepimiz bilinmeyi istemez miyiz, sırtlarımız, bacaklarımız, kalçalarımız, omuzlarımız, dirseklerimiz, saçlarımızla bilinmeyi? Psikolojik olarak tanınmayı değil, sosyal olarak alkışlanmayı, övülmeyi değil, sadece tüm çıplaklığımızla bilinmeyi. Bir çocuğun annesi tarafından bilindiği gibi.” (s.251)

“Bugün dünyada anlam arayışı burada, duvarın iki yanı arasındadır. Ayrıca duvar her birimizin içindedir. Şartlarımız ne olursa olsun, içimizden duvarın hangi yanına uygun düştüğümüzü seçebiliriz. Bu iyi ile kötü arasındaki bir duvar değildir. İyi de, kötü de her iki tarafta vardır. Seçim, insanın öz saygısıyla içindeki keşmekeş arasındadır.” (s.353)

“İnsan kendini ancak tam anlamıyla içine sindirdiği bir şeye teslim eder.” (s.359)

“Hiç kimse gerçek gökyüzüne, güncel  bir korkusuna ya da beklentisine ilişkin bir dilek tutmaksızın bir dakikadan fazla bakamaz.” (s.376)

“Aşk mektupları aslında ne hakkındadır? Pembe dizileri boş verin, kendinizden cevap arayın. Her ilişki farklıdır ama şu ya da bu şekilde hepsi de arzu ve şefkatle alakalıdır. Çekicilik dendiğinde , içinde teselliyle ilgili gizli bir cümlecik vardır her zaman: teklif edilmiş ve sunulmuş. Ben, şefkatle yakından ilintili acıma hissinden söz etmiyorum burada. Şefkatin, diğer heyecanların ve tutkuların içinde var olduğunu, belki de onların zeminini oluşturduğunu düşünüyorum. Ya da daha basite indirgersek, şefkat olmadan aşk olmaz. Ve insan yaşlandıkça bu daha iyi anlaşılır.” (s.438)

“Var olmayan tek bir şey vardır – unutuluş.” Jorge Luis Borges (s.478)