“Bir çocuk gördüm, ağlıyordu. Çünkü evlerinin kapıcısının
oğlu ölmüştü. Ana-babası önce bıraktılar ağlasın, sonra sıkıldılar bundan. Niye
ağlıyorsun dediler. Senin kardeşin değildi ki o. Çocuk gözyaşlarını sildi.
Korkunç bir şey öğrenmişti: Demek ki, yabancı bir çocuk için ağlamak
gereksizdi!” (s.15)
“Ben kendi içime kapanınca, dışımdakiler de bana kapanır.
Nesnelerin kımıltısız varlığı ayrılık ve yalnızlık demektir. Bu yönden
alınırsa, dünyayla aramda köklü bir bağ yok. Doğanın bağrında yalın, bağsız bir
veri olarak kaldıkça, hiçbir şeye benimdir diyemem.” (s.17)
“İnsan dışarıyla, nesneyle bir bağ kurmaktan hoşlanıyorsa,
bu benim tablom, bu benim bahçem, benim işçilerim diyebildiği içindir. Belli
bir bağlaşmanın onlar üzerinde kendisine bir takım haklar sağladığı içindir.
Böylece, kendini aldatmayı seçtiği, bununla avunduğu içindir.” (s.16)
“Önceden belirlenmiş, yörüngesi çizilmiş bir şey değilim
ben. Seven, hareket eden, isteyen bir varlığım. Kendiliğinden bir varlık. Seçen
bir varlık. Evet, bu çocuk benim kardeşim değil. Ama kendisi için ağlarsam bir
yabancı olmaktan çıkar. Gözyaşlarımdır burada karar veren.” (s.19)
“Her sevinç bir tasarı öncelikle. Geleceğe doğru giden,
geçmişi geride bırakan bir tasarı.” (s.27)
“Hegel’de güzel belirtmişti: Gerçek, asla dış görünüşün
altına gizlenmiş bir içsellik sayılmamalıdır. Dış görünüş hiçbir şeyi
gizleyemez çünkü, ancak deyimler. İç, dıştan; içsellik, dışsallıktan ayrı
değildir.” (s.29)
“İnsan, uzaklara özgü bir varlıktır der Heidegger, hep
kendinden başka yerdedir. Dünyanın hiçbir köşesi yok ki insan güvenle ben buyum
diyebilsin.” (s.30)
“Bir servete konan kimse, hemen bir başka zenginliği elde
etmeyi tasarlar. Pascal’ın haklı olarak dediği gibi, avcıyı ilgilendiren tavşan
değildir gerçekte, avlamaktır. Öyleyse içinde yaşamayı istemeyeceği bir cennet
uğruna savaşa atıldığı için kınamayalım kimseyi.” (s.32)
“Her kavuşma bir ayrılığın başlangıcıdır.” (s.32)
“İnsanlar bilim üzerinde anlaşabilirler. Çünkü düşünce,
ancak bütün insanlar onun üzerinde anlaştıkları zaman bilimsel olur.” (s.61)
“Başkalarına göre ölüm kapımı çalınca hayatım durur. Bana
göre ise, yaşadığım sürece ölüm yok demektir.” (s.71)
“Bir ruh argını, ağlayan bir kadına bakarak, “ne talihli
kadın” diyordu. Yürekten ağlayabiliyor.” (s.77)
“Biliyoruz ki insan aşkınlıktır: Bir şeyi isterse yalnızca
aşmak, geride bırakmak için ister onu.”
(s.90)
“Özgürlük: Aşamayacağımız biricik gerçek odur. Durmaksızın
kendini aşan bir şey nasıl aşılabilir, nasıl geride bırakılabilir? Bir varlık
salt özgürlük olarak görünüyorsa bize, kendini tümüyle kurabiliyorsa, onun
adına kurduğumuz şeyi de doğrulayabilir. Böylece tanrılaşabilir. Aşkın,
korkunun, hayranlığın, saygının büyüsü insanı tanrılaştırır.” (s.113)