“Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce
kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum ben.” (s.94)
“Kelimeleri daha önce, öyle kötü yerlerde kullanmış
oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa.” (s.110)
“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin
kitap okumuş olmayı isterdim. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim
rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.” (s.113)
“Önce kelime vardı diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil.
Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti
yalnızlık. Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı.
Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın
içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu.
Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık
büyüdü, dayanılmaz oldu.” (s.151)
“İnsan yapısındaki çelişkiler, onun ne ölüme ne de
sonsuzluğa bir türlü dayanamadığını gösteriyor.” (s.155)
“Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi
zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların, geleceği yaratan insanlar
arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır.” (s.221)
“Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım?
Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum.” (s.290)
“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu
dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden
yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire:
"Buraya kadar!" dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın
istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını
kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, "daha önce haber
vermiştik" derler. "Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak
belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik." (s.321)
“Salı günü ne yapmalıyım? Çarşamba günü nereye
gitmeliyim? Perşembe günü hangi kitabı okumalıyım? Ne zaman yemek yemeliyim? Ne
zaman uyumalıyım? Arada boşluk bırakma sakın. Tehlikeli oluyor benim için.
Rüyalardaki gibi hep benim yanımda ol.” (s.379)
“Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir
eden bir kavram yoktur. İnsan, akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri
bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa.” (s.403)
“Yaşamaktan utanıyordu herhalde. Hayata karşı ayıp
oluyordu.” (s.447)
“Büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyor,
korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz.”
(s.453)
“Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben,
her an uyanık olmalıyım.” (s.453)
“Beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen
boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle
yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride
bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya
döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan
sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim.” (s.473)
“Yatak odasına güllü perdeler asıyoruz. Ben çarşıdan
patlıcana alıyorum, sen ortalığa bakıyorsun. Resmini dairede masamın üstüne
koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun. Yatağımızın
yanında kitaplarımız duruyor. Benim komodinimin üstünde benimkiler duruyor,
senin komodininin üstünde seninkiler duruyor. Işıklarımız da gece lambalarımız
da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor. Sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz
geliyor. Aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz, öpüşüyoruz. Aynı anda
Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz. Amerikalılar gibi birbirimize arkamızı
dönüyoruz. Sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz.” (s.476)
“Cennet muhallebiden duvarlar demek değildir sayın
yetkili. Cennet, insanların birbirlerini dinlemeleri demektir, birbirlerine
aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir.” (s.510)
“Yaşamak, aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak
demektir.” (s.519)
“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü
yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” (s.594)
“Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını
silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim,
azaldığımla kaldım.” (s.598)
“Aptalca duygulanmaktan korktuğum için çevremi akılla
doldurmuşum. Aşktan, üzüntüden bahsedebileceğim aptal insanları arıyorum.”
(s.599)
“Herkesin istediği gibi yaşadığı o uzak ülkenin özlemini
duyuyorum.” (s.669)