“Ev rüya görmeye olanak tanır: ev hakkında düşler kurulur; hatta ev rüyanın ve ailenin rüya etkinliğinin koşuludur. Gaston Bachelard Mekânın Poetikası adlı yapıtında “Ev düşlere dalmayı barındırır, rüya göreni korur, ev huzur içinde rüya görmemize olanak tanır” der. Şöyle ekler: İnsanda derin izler bırakan değerler düşe dalmaya aittir. Hatta düşe dalma kendi kendiliğini değerlendirme ayrıcalığına sahiptir. Kendi varlığından doğrudan yararlanır. Dolayısıyla düşlere dalmanın yaşandığı mekânlar da dalınan yeni bir düşte kendini yeniden kurar. Eski evlerin anıları düş gibi yeniden yaşandığı içindir ki, geçmişte oturduğumuz konutlar içimizde sürüp giderler.” (s.10)
“Öznellikler arası bağların etkilerini ifade etmek
için davranıştan daha iyisi bulunamaz. Tabi ki kelimeler vardır, ama bağlılık
ifade eden duygular ve düşünceler sıklıkla davranışlar aracılığı ile aktarılırlar
ve gördüğümüz gibi ötekini harekete geçirmek, yakın olduğunu ona hissettirmek
ve bizim dünyamızın bir parçası olduğunu hatırlatmakta büyük bir güce
sahiptirler.” (s.53)
“Yakın arkadaş bize kendimizi açık etme, bozuk
yönlerimizi ve sırlarımızı utanmadan gösterme olanağı sağlar. Bunlar onu ne
korkutacak ne de şaşırtacaktır.” (s.60)
“Ötekinden beklediğimiz, hakkımızda zaten
bildiklerimizi onaylaması değil, kendimizde bilmediğimiz şeyleri keşfetmemizi
sağlayarak bizi şaşırtmasıdır.” (s.61)
“Sarsılmaz bir güven olmazsa dostluk kendi kendine her
yönden yıkılır gider, der Jean Daniel. Ve şöyle devam eder: Gerçek dost, eğer
dostunuz olmasaydı bilmeyeceği, eksikliklerinizle ilgili onunla paylaşılan
sırları size karşı kullanmayan kişidir diyerek tanımı daha da karmaşıklaştırabilirim.”
(s.63)
“Özgün kendiliğimize yakın olmak gizli bahçemizin yaprak
hışırtılarını huzur içinde kabul etmeyi içermektedir.” (s.73)
“Ev, duygusal yoğunluğu olan bütün anları birbirine
bağlamaya olanak tanır.” (s.84)
“Taşınmanın duygusal olarak yoğun, eşsiz bir an
olduğuna inanmıyorsak eğer, dil bizi bu konuda ikna edecek sözcüklere sahiptir.
Taşınmış (gitmiş) ifadesi Fransızcada aklını kaybeden birine gönderme yapar.”
(s.121)
“Psikanalistler taşınmayı işleyiş bozukluğu yönüyle, ortaya
çıkardığı huzursuzluk açısından ele almışlardır, oysa ki bu her şeyden önce
olumlu bir hareket, bir değişim ya da daha açık söylersek bir mutasyon
sürecidir. Pek çok hayvan türünün yaptığı gibi deri değiştirmediğimiz için ev
değiştiriyoruz denebilir mi?” (s.124)
“Taşınmak, nesnelerin bir yerden bir yere
aktarılmasından çok, sonra yeniden örülmek üzere ruhsal ipliklerin, bağların
sökülmesine benzer.” (s.126)
“Aile ya da yalnız yaşıyorsa bir aile üyesi, iç
habitatından yararlanarak mekân değiştirme arzusu duyar. Bu bilinçdışı
örgütlenme onun işini kolaylaştırır. Bize kendimizi yeniden bulacağımızın,
ayaklarımızın üzerine düşeceğimizin garantisini verir. Çünkü yeni konutu
benimseyebilmek için yeniden iç habitatı çıkarırız ortaya. Bir temsile sahip
olmak, mekânlarla duygusal ve maddi ilişkimizi nasıl yeniden kuracağımızı bilme
umuduna sahibiz anlamına gelmektedir. Hiçbir yeni konut ideal değildir. Eğer ona
kusur bulmak, “önceki ev kadar iyi değil”ler bulmak istersek, mutlaka bulunur. Ama
bu hayal kırıklığı, bıraktığımız evi tamamen terk etmediğimizin ve yine dış
habitatla ilişkiyi yeniden kurmak için iç habitatımıza yeterince
güvenmediğimizin işaretidir.” (s.126)
“Taşınmanın insanların yaşamında yalıtık bir eylem
olduğunu söyleyeceğim. Taşınmak işlevsel bir şey, bir gereklilik, bir
zorunluluk olarak değerlendirilir, ender olarak zevk içindir. Bununla birlikte
insanın başkalarına ve kendisine olan bağlarının bir yansıması gibi görünür. Alanı
nasıl yaşıyorsak, yakınlarımızı nasıl seviyorsak öyle taşınırız. Taşınmak her
zaman bir doğum ya da anne baba evinden gidiştir, ilk taşınmamız dünyaya
gelişimizdir. Yenileştirmek büyük bir girişimdir. Tatlı konfor tutkuyu öldürür,
kendini keşfetme şansını da öldürdüğü gibi. Neyi keşfetmek? Kendimizdeki
değerli şeyleri.” (s.134)
“G. Bachelard’ın dediği gibi, her bir şey ruhunu açığa
vuracaktır. O zaman, doğa bize büyümek için deri değiştirme şansı vermediyse
de, kültürün ruhumuzdan başka bir biz doğurmak için taşınmayı sunduğunu
kavrayacağız.” (s.134)
“Kendimiz için korktuğumuzu ötekini reddetmek yoluyla
dışarı atma eğilimi taşırız. Evsizlerin dışlanması, kendi evimizi kaybetme
korkumuzdan başka bir şey değildir. Barınmanın kalıcı olduğundan asla emin
olamayız. Iç habitat bizde ne kadar kök salmış olursa olsun, gerçek bir evin
desteği olmazsa, onun parçalarına ayrılmasından, kopmasından korkarız. Bunun sebepler
vardır, “yeniden dolmaya”, bedenle, grup kimliği ile “yeniden bağlanmaya”, iç
habitatı günlük hayatın ritimleri ve ritüelleri ile beslemeye ihtiyacımız
vardır. Sonra, iki alan arasında, ev ve ev olmayan alan, dışarısı, dünya
arasında dolaşma ihtiyacı duyarız ve gün dışarıda geçtiği ölçüde evin bir o kadar
tatlı geldiği bir denge içinde, bunların biribirini izlemesine ihtiyacımız
vardır.” (s.138)
“Yolumuzun sonunda aile evini ziyaret etmenin bizi sevinç ve heyecanla doldurduğunu belirtebiliriz. Belki onu daha iyi tanımış olduk, ama bütün sırlarını da açmadı bize. Bu ziyaret bize yeniden gelme arzusu verir. Eve döneyi severiz, bir kere, bin kere, aynı heyecanı hissedip hissetmediğimizi görmek için, ve kutsal bir yere döner gibi onu onurlandırmak için de. Her seferinde başka bir zenginlik, gizli hazinelerinden başka bir mücevher sunar bize, ama orada bulduğumuz hiçbir zaman bulacağımızı hayal etmiş olduğumuz şey değildir. Başka nedenlerin yanı sıra, işte bu yüzden de daha ziyade bir yeniden ziyaretten söz etmek uygun olacaktır. Gerçekten de bir ilk ziyaret yoktur, ya da daha çok ilk ziyaretin biz düşünmeden, ziyarette olduğumuzu değil de sonsuz, ebedi bir orada oturma halinde olduğumuzu sanarak gerçekleşmiştir. Bu, çocukken ve hep orada kalacağımızı düşündüğümüz zamanlardaydı. Oysa zamanla, çocukluğun bizi terk ettiği gibi, onu terk ettik. Bir gün anladık ki yalnızca geçilen bir yermiş.” (s.195)